AZARLAMACI Başbakanımız Tayyip Erdoğan dünkü AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) Meclis Grubu’nda yine döndü dolaştı, lafı "medyaya" getirdi. "Getirmediği zaman olmadığına göre", diyeceksiniz ki: "Bunun haber değeri mi var?" Doğrudur. Haber değeri yok. Ama söz Başbakan’a ait olunca üzerinde durmanız gerekir.
Başbakan Erdoğan’a göre "İçeride ve dışarıda gayet sistematik ve koordineli" (bir şekilde) AKP’nin çabalarına ilişkin bilgileri "çarpıtan ve dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışanlar" varmış. Bunlarla artık "pro-aktif davranarak" mücadele edeceklermiş.
Tebrikler... Ciddiyet ve samimiyetle söyleyelim. Eğer hükümet böyle bir gerçeğin varlığını nihayet yakalayabildiyse ve maksatlı çarpıtmaları önleyecek bir mekanizma kurabilirse, kutlarız. Ama onun için önce "kamuoyuna nasıl ulaşılır?" sorusuna doğru yanıt verecek uzmanlara ve öteki ülkelerin -özellikle de İsrail’in- bu konudaki deneyimlerinden yararlanacak kadar akıllı adamlara ihtiyaç var. Başbakan’a hülus çakıp maaş alanlarla bu iş olmaz. Bu bir.
İkincisi, Başbakan sazı eline almışken, Cumhurbaşkanı Gül’ün ve kendisinin yabancılarla temaslarına ilişkin bazı haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledikten sonra:
"Gerçek başka, bunların yazdıkları, söyledikleri başka. Aynı şeyi bizler için, Brüksel’de yapılan toplantılarda söylediler.’Siz basına yasaklar getiriyorsunuz’ dediler. Hayır, ben basına yasak getirmiyorum. Ama ben burada sivil inisiyatif kullanıyorum. Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı, gelin ’almama kampanyası’ yapalım. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz?" diyerek devam etmiş.
Biliyorsunuz Başbakan Erdoğan geride kalan 18 Ağustos 2008 günü de bu müthiş düşüncesini kamuoyu ile paylaşmış ve partili arkadaşlarına, "Yalan yanlış yazan medya karşısında siz de kampanyanızı yapın ve bu gazeteleri evinize almayın" demişti.
Başbakan Erdoğan o dediğine kendisi sadık kalmış olmalı ki, sözlerinin ne kadar antidemokratik bir zihniyet ürünü olduğunu söyleyenlerin sözlerini okumamış. Demokrasiye inanan bir insana ancak:
"Bırakın herkes her istediğini yazsın söylesin. Sizin yalan dediğiniz belki de gerçeğin ta kendisidir. Yalanı gerçeği tayin hakkının tek otoriteye ait olduğu demokrasi yoktur. O sadece totaliter rejimlerin benimsediği bir yoldur" görüşünü savunmanın yakışacağını kimse -muhtemelen çekindikleri için- söyleyememiş.
Ama İsmet İnönü’ye atfen bir söz aktarmış. Buna göre İnönü:
"Benimle ilgili yapılan haberlere inanmıyorum, ama başkaları ile ilgili yapılan haberlere inanıyorum" demişmiş.
İsmet Paşa böyle bir şey söylemiş olabilir. Ama biz Başbakan’ın bizzat kendisine Nisan 2005’te, İsmet Paşa’ya ait bir anekdotu anlattığımızı anımsıyoruz. Size de özetleyelim:
İnönü’nün son Başbakanlığı sırasında bir gün Başbakan Yardımcısı Dr. Kemal Satır gelip Paşa’ya basından şikáyet etmiş. "Paşam bunlar yalan yazıyor, yanlış yazıyor ama siz elimizi tutuyorsunuz, bir şey yapamıyoruz. İzin verin de bir tedbir bulalım" deyince İsmet Paşa, Satır’a:
"Ben sana çareyi söyleyeyim" dedikten sonra devam etmiş: "Unutmayı öğren!"