HERKESİ kucaklama vaadiyle Çankaya’ya çıkan Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den o vaadiyle çelişen işaretler gelmeye devam ediyor. Bu işaretlerin hedefi de nedense gazeteciler oluyor.
Sayın Gül vaadini tutmak için her gördüğü gazeteciyi kucaklasın diyen yok. Ama "özel yaşam" gerekçesiyle kamuoyunun denetiminden uzak kalmaya -en azından herhangi bir Türk vatandaşı kadar- hakkı olmadığını söylüyoruz.
Örneğin Cumhurbaşkanı’nın çıkacağı bir gezi herhalde bir haber konusudur. Bunun kendi olanaklarıyla yapılanını ve çok özel olanını kamuoyu denetiminden uzak şekilde gerçekleştirebilir. Ama "Cumhurbaşkanı" sıfatıyla ve devletin olanaklarını kullanarak gezi yapıyorsa gazetecilerin o olayı izlemesini engelleme hakkı yoktur. O nedenle "basın açıklaması yapmayacaksa gazetecilerin oraya yaklaşmasına izin verilmeyeceğini" ifade eden karar, ne kucaklayıcı ne de demokratiktir.
Bu karara eğer Sayın Gül’ün son bir iki gezisiyle ilgili törenlere katılan Garnizon Komutanı’nın Bayan Gül’ün türbanına karşı tepkili davranması sebep olduysa, onun yolu yaşanan gerçeği saklamak değil, o gerçeği değiştirmenin yolunu aramaktır.
Çünkü yaşanan gerçeği bilmek, halkın hakkıdır.
Sayın Gül’ün veya Basın Danışmanlığının aldığı bu sansürcü kararın bir başka sakıncası da "bulaşıcı" olmasıdır. Nitekim Ankara’dan gelen haberlerde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yurtdışı gezilerinde kullandığı VIP salonunun gazetecilere kapatıldığı bildiriliyor. Artık gazeteciler Erdoğan’ın sadece salona girişini görüntüleyebiliyorlarmış. Uçağa biniş veya bu esnada yapılan herhangi bir temasın görüntülenmesine izin verilmiyormuş.
Meslektaşlarımız ancak bu iki devlet büyüğü lütfedip bir açıklama yapacakları zaman huzura kabul ediliyormuş.
Ne oluyoruz?
Seçimden yüzde 46.7 oyla çıkınca yoksa Padişahlık ilan edildi de biz mi atladık?
Gazeteciler bu olaylara devlet büyüklerimizin güzel cemalini görmek için gitmiyor. Orada, kamuoyuna duyurulacak bir haber çıkabilir diye gidiyor. Eğer bir haber vermeyecekseniz çok çok görevlileriniz aracılığıyla "Sayın Cumhurbaşkanı (veya Sayın Başbakan) basına bir beyanda bulunmayacaktır" mesajını iletirsiniz. Gazeteci de görevini o bilgi ışığında yapar.
Oysa istenen ne?
Gazeteciler bu tür karşılama ve uğurlama olaylarını öğrenince yine -örneğin- havalimanına koşuşacaklar ama ya binanın dışında yahut da hepsinin tıkıldığı bir mekánda "talimat" bekleyecekler. Eğer devlet büyüğümüzün -çoğu kez gazetecilerin içinden çıkan ama bu tür bir görev alınca hemen gazetecilerin görev alanlarını daraltmayı marifet sayan- Basın Danışmanı onları içeri çağırırsa el pençe divan durup bekleyecekler... Sonra da saygıdeğer büyüğün canını sıkmayacak sorular sorarak görevlerini yapmış sayılacaklar.
Bir demokratik ülkede böyle bir şey olabilir mi? Gazeteciler devlet büyüklerinin babasının uşağı mı?
Tamam... Kimse gazeteciler her türlü kuralın üstündedir demiyor, diyemez de... Ama koyacağınız kuralın da saydam ve demokratik bir toplumun gereklerine uygun olması da sizin borcunuzdur.