KOMŞUNUZ ve hatta dostunuz sizin sorunlarınızla ilgilenirse elbet memnun olursunuz.
Ama tadını kaçırır da her şeye burnunu sokarsa, "Tamam da kardeşim, sen benim ne ’vasim’sin ne de ben, mahcur (hukuki yetkilerini kullanamayan) bir insanım" der, gerektiğinde kapıyı da gösterirsiniz.
Avrupa Birliği (AB) sözcüleri işi o noktaya getirdiler. Özellikle de AB Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı sıfatını taşıyan Hollandalı eniştemiz Joost Lagendijk bunu hak etmiş görünüyor.
Nitekim gün geçmiyor ki Bay Lagendijk bize, "Öyle yapma, böyle yap!" diye reçete (hatta talimat) vermesin.
Son olarak biliyorsunuz -bilmemeniz mümkün değil, çünkü muhteremin ağzından çıkan her kelime haber oluyor- İzmir’de bir konferans verdi ve hem "AKP’yi (türban konusunda aklınızdan geçenleri) sessiz ve yavaş yapın (...)" diyerek uyardıklarını itiraf etti, hem de "AKP’nin kapatılması davasının hukuki değil siyasi olduğunu" söyledi. Ve daha da ileri gidip "AKP kapatılacaktır" dedi. "AKP’nin kapatılmasının Türkiye’nin AB üyeliğine engel oluşturacağını" da ileri sürdü.
Öteki kehanetlerini de saydı. Örneğin AKP kapatıldıktan sonra yeni bir parti kurulacakmış. O parti seçmenden şimdiki AKP’den de büyük destek görecekmiş. O partiyi Tayyip Erdoğan dışarıdan yönetecekmiş.
Bunlara ek olarak enişte bey bir de terbiye dışı ifadelerle CHP’ye saldırdı.
Bizim anlamadığımız şu:
Bu Bay Lagendijk ile ondan bir gün önce Oxford Üniversitesi’ndebir konferans vererek "Türkiye, liberal demokrasi güçleri ile ulusalcı otokrasi güçleri arasındaki gerginlikten doğan bir kriz yaşıyor" diyen, AB’nin "Genişlemeden Sorumlu" Komiseri Olli Rehn’in Türkiye’yi anlamaları için daha ne kadar bekleyeceğiz? Daha doğrusu bu zevatın Türkiye’deki demokrasinin "olmazsa olmaz"larını öğrenmelerini beklemeye biz mecbur muyuz?
Kendi ülkelerinde "anti-laik" bir cereyan olabileceğini, bunun rejim için tehlike teşkil edecek boyutlara ulaşabileceğini tasavvur dahi edemeyen insanlara, onlara göre "yok" mesabesindeki hususun bizim için hayati önem taşıdığını nasıl anlatacağız?
Hadi onu bilmiyorlar diyelim. Peki ama "hukukun üstünlüğü" deyince mangalda kül bırakmayan, "yargı bağımsızlığı" söz konusu olunca herkese fetva veren bu insanlara, "Hukuk üstün ise, onun koyduğu kuralları çiğnemenin bir bedeli olmak gerekir. Bu bedeli bağımsız mahkemeler ödetir. AKP’nin şu anda karşı karşıya bulunduğu durum tam olarak budur" cümleleriyle özetlenebilecek durumu nasıl anlatacağız?
Özellikle de bağımsız yargının başlattığı bir süreci, "O hukuki değil, siyasi bir davadır" diyerek karalamanın, bu ülkenin yargı sistemine ağır bir saldırı teşkil ettiğini Bay Lagendijk’e açıklamak için hangi dili kullanmak gerekir?
Sahi bize akıl veren, demokrasi öğreten bu zevata özellikle de Bay Lagendijk’e, "Kendi ülkenizde demokrasinin álásı var diyordunuz ama son seçimlerde PvdA partisinden aday olmak isteyen Nebahat Albayrak’a, ’Ya Ermeni soykırımı gerçektir dersin, yahut aday olamazsın’ baskısı yapıldığı zaman demokratlığın neredeydi?" diye sormak gerekmez mi?