PAKİSTAN’da beklenen bir "siyasal darbe" yoluyla istifaya zorlanan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in gidişi nedense hem bizim gazetelerde hem de dünya kamuoyunda bayağı önemli bir olaymış gibi yankılandı.
Oysa, dürüstçe konuşmak gerekirse ortada hayret edilecek hiçbir şey yok.
Nitekim Pakistan’ın topu topu 61 senelik tarihinde "darbe" yoluyla başa gelenlerin sayısı o kadar çok ki, Eyüp Han, Yahya Han, Ziya-ül Hak, Pervez Müşerref diye sayarken "Acaba arada unuttuğumuz var mı?" diye tereddüt ediyoruz.
Bu 61 senenin 35’i yani yarısından fazlası "darbe ile gelmiş generaller" elinde geçti.
Pakistan’dakisiyasi hayatın "darbe"lerden başka iki değişmezi daha var. Biri "dinin siyasete alet edilmesi", öteki "iktidara gelenlerin yolsuzluk", daha açıkçası hırsızlık yapması...
Bir de sadece Pakistan’ın değil, gelişmemiş Doğu (Şark) toplumlarının ortak gerçeği var... Politikanın "ilkeler" veya "politikalar" bazında değil, "şahsi düşmanlıklar" bazında yapılması.
Bunları bilince şimdi Pervez Müşerref’i Cumhurbaşkanlığı’ndan istifaya mecbur eden "Pakistan Müslüman Birliği-N" lideri Navaz Şerif’in de bundan 9 yıl önce Başbakan iken, o tarihteki Genelkurmay BaşkanıPervez Müşerref tarafından "darbe" ile devrilmesi, insana adeta "oyunun kuralı" gereği imiş gibi geliyor.
O nedenle bir süre sonra da Genelkurmay Başkanı Eşfak Pervez Kayani başa gelirse şaşmayın.
Dahası, 9 yıl önce hırsızlık yapmakla suçlanan Navaz Şerif ile, adı "Bay Yüzde 10"a çıkmış bulunan -hatta yolsuzluk yaptığı için hapiste yatan- Pakistan Halk Partisi lideri -öldürülen Benazir Butto’nun eşi- Asıf Ali Zerdari’nin (ki ikisi birbirini bir kaşık suda boğacak kadar düşman idiler) şimdi "dürüstlük" adına el birliği yapıyor görünmeleri, gerçekten çok hazin ve ibret vericidir.
Ama "şark"ta ilkelerin değil "kişisel düşmanlıkların" tayin edici olması, bunu açıklamaya yetiyor.
Pakistanlı aydınlar ve özellikle ikide bir darbe yapan komutanlar, yanı başlarındaki Hindistan’a neden bakmazlar, insan anlamakta zorlanıyor.
Öyle ya Hindistan ile Pakistan aynı tarihte yani 14 Ağustos 1947’de bağımsızlığına kavuştu. İki devletin insanları aynı hamurun bu taraftaki parçası ile öte taraftaki parçası denecek kadar benzerliğe sahipti. Tek farkları, Pakistan halkının "Müslüman",Hindistan halkının "Hindu" çoğunluklu olmasıydı.
Şimdi Hindistan dünyanın ekonomisi en hızlı gelişen ülkelerinden biri. Demokrasisi tıkır tıkır işliyor. Ama Pakistan bitip tükenmez darbeler ve baş edilmez hırsızlıklar yüzünden keşmekeş içinde bocalayıp duruyor.
Nedenine gelince, öteki saydıklarımıza ek olarak belirtelim:
Hindistan en az bizim kadar "laikliğe" önem verir. Oy kazanmak için dinin kullanılmasına izin vermez. Oysa Pakistan’daki siyasetçiler oy kazanmak için din yobazlarına ödün vermekte yarışırlar. Sonunda da Pakistan’ın bulunduğu noktaya ulaşırlar.