BİR süredir bir "Anayasa’yı değiştirme" lafıdır gidiyor. İktidar partisi bir paket üzerinde çalışıyormuş. Bu pakette 10 mu, 15 mi, 20 mi her ne ise, o kadar maddenin değiştirilmesi öngörülüyormuş ama "muhalefet" bunun ne kadarına "evet" derse o kadarı ele alınıp sonuçlandırılacakmış.
İnsanın yüreğinin yağları eriyor... Meğer bu konularda "muhalefetle iş birliği yapmaya hazır" bir siyasi iktidarımız varmış da kadrini kıymetini bilememişiz.
Keşke 2007 seçiminden önce bir teknik kurula gizlice "Yeni bir Anayasa projesi hazırlayın" diyen, sonra onu muhalefet başta olmak üzere tüm ülkeye dayatmaya kalkan iktidarın da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı olduğunu unutabilseydik.
Diyebilirsiniz ki "O zaman hata ettiklerini anladılarsa, artık daha önce neden böyle değildiniz?" lafının anlamı yok.
Madem öyle diyorsunuz biz de yeni projeye bakalım:
Gerçi yeni projenin asıl karakteri henüz belli değil. Ama hiç değilse "Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısını 11’den 17 veya 21’e çıkartalım. Bu sayı 17 olursa 9’unu, eğer 21 olursa 12’sini TBMM seçsin. Hatta iktidar bütün üyeleri kendi adayları arasından seçmesin diyorsanız, aynen Radyo Televizyon Üst Kurulu Yönetimi’nde olduğu gibi burada da iktidara ve muhalefete kontenjan ayıralım" dediklerini biliyoruz.
Bir de "siyasi partileri kapatmayı zorlaştırma" niyetinden söz ediliyor ama onu -yer darlığı nedeniyle- erteleyelim.
Elbet ihtiyaç varsa Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da ele alınabilir, işlevleri de konuşulabilir.
Ama insaf edilsin, Anayasa Mahkemesi’nin daha bundan 12 gün önce yapılan 47’nci kuruluş yıldönü töreninde yanılmıyorsak en az bir saat konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bir tek kelimeyle olsun değinmediği bir "üye yapısını değiştirme önerisi"nin mahkemenin ihtiyacından doğduğunu kim söyleyebilir?
Buradaki ihtiyaç, AKP iktidarının karambole getirip Anayasa Mahkemesi’ni kendi yörüngesine sokma -ele geçirme demiyoruz- planından doğmaktadır.
"Sen bu partiyi kapatmaya gücünün yettiğini mi sanıyorsun? Kimin gücü kime yetermiş görürsün" hesabıdır bu.
Ve o kararda verilen bir "son damla" mesajı vardı ya... Hani "AKP aslında Anayasanın temel ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmiştir. Bunun bir adım sonrası kapatılmaktır. Ama şimdilik para cezasıyla yetinmekteyiz" anlamındaki hüküm...
AKP bu sonucu engellemek için Anayasa’ya uymayı değil, Anayasa’yı kendine uydurmayı tercih ediyor. Bardağı taşıracak o son damlayı tartışmaya gerek kalmadan, "kapatılma" ihtimalinin önünü kesmeye çalışıyor.
Hele bir de "kapatılma yerine şunu şunu yapmaya mecbur edilme" veya "partiyi değil, ilgili kişiyi cezalandırma" gibi yaptırımlar getirilirse, artık AKP’ye karada ölüm yok diyebilirsiniz.
O zaman liseler medrese olmuş ne yazar? Kamu çalışanları arasında türban egemen hale gelmiş, hiç sorun olmaz.
Sonra sıra "erkek hastaya erkek, kadın hastaya kadın doktor"a gelir, "kızlarla erkek öğrenciler ayrı sınıflarda ders görsün"le devam eder... Ve Türkiye, "menzil-i maksuda" yani istenen adrese tıpış tıpış yürür gider.
"Abartıyorsun" diyenler çok değil 10 sene önceki Türkiye ile bugünkünü kıyaslasın yeter.