Paylaş
Ama Başbakan gazetecilere yine de “Bu süreçten geri adım atmayacaklarını” kesin bir dille ifade etmiş. “Tek çıkış yolu illa ki çözüm” demiş. Ayrıca sırf genelgelerle vb. yollarla yapılabilecekleri gecikmeden gerçekleştirme, yasayla yapılabilecekleri Meclis’e getirme ve Anayasa değişikliği gerektirenleri de uzun vadede gündeme almaktan söz etmiş.
“Geri adım atmayacaklarını” söylemiş ama “Her ne pahasına olursa olsun” gibi bir ifade kullanmamış. Çünkü siz “Her ne pahasına olursa olsun” çözümden söz ederseniz, “Örneğin ülkenin bölünmesi pahasına da çözümü göze alıyor musunuz?” diyen biri çıkar karşınıza.
Anlaşılan Başbakan bu çözümü, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) oy kaybettirmesi pahasına göze aldığından söz ediyor.
Eh... O da kendi bileceği iş.
Ama kendisinin “oy kaybetme pahasına” göze aldığı bir çözüm için başkalarından da özveri beklerse, orada bir an durmak gerekir.
Eğer Başbakan bu vesileyle ortaya koyduğu “karşılıklı fedakârlık ve uzlaşı” anlayışını bundan önceki fırsatlarda ortaya koysaydı, örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında muhalefet partilerine gidip, “Bu, bizim ulusal birliğimizi temsil edecek bir ismi seçme konusudur. Böyle bir konuyu sadece kendi sandalye sayımızın gücüyle değil, muhalefetin de üzerinde uzlaştığı bir ismi seçerek çözmek isteriz” deseydi, biz de bugün muhalefet partilerine döner:
“Beyler devlet adamı olgunluğu gösterme sırası şimdi sizde” derdik.
Hatta onunla da kalmaz, “Baksanıza yeni bir Anayasa bu ülkeye lazım mı değil mi sorusunu önce size sordu. Gelin yeni bir Anayasa projesi üzerinde birlikte çalışalım. Ülkemizi gerçekten en ileri demokrasilerin gıpta edeceği bir özgürlükler ülkesi haline getirelim, dedi. O sayede ülkemiz yeni, çağdaş, hukukun üstünlüğünü güvence altına almış mükemmel bir Anayasa’ya kavuştu” gibi birtakım -rüyamızda bile göremediğimiz- örnekleri sıralar, kendisini de alkışlardık.
“Yeni TBMM Başkanı seçiminde muhalefet olarak sizin gösterdiğiniz adayı biz de benimsedik. Çünkü TBMM Başkanlığı gibi tarafsızlığı her nitelikten önce gelen bir makama gelecek kişi bizim için de güvence olur” anlamında şeyler söylediğini muhalefete gösterir, “İşte bundan ders alın” demenin keyfini yaşardık.
Sen işine öylesi gelince “Bu millet bize yüzde 47 oyu boşuna vermedi. Elbet bildiğimizi yapacağız” havasında konuşup demokrasiden, uzlaşma kültüründen zerre kadar nasiplenmemiş olduğunu göstereceksin, ama işine öteki türlüsü gelince randevu isteyip, mektup yazıp dilekçe verip “gelin bu işi birlikte yapalım” diyeceksin.
İnanırlar mı adama?
Paylaş