Yeni doğanlar ve genç olanlar için bilinmez büyüklükte bir ömür ve onun içerdiği kadar zaman bekliyor onları.
Ve 2008 yılı bu dediklerimiz için bitiyor.
Ya gidenler?
Onlar için bilinçlerini kaybettikleri saniyede zaman da durdu.
O nedenle Büyük İskender için Hazreti İsa’lı bir dünya da hiç olmadı, Hazreti Muhammed’i de bilemeden ömrünü tamamladı. Çünkü o 33 yaşında gözlerini kapattıktan sonra Hazreti İsa’lı dünya için daha 3 yüz yıl geçmesi gerekiyordu. Hazreti Muhammed için de 900 yıla ihtiyaç vardı.
Fatih Sultan Mehmed de ne otomobilli bir dünyayı düşündü, ne televizyonlu ve cep telefonlu bir gelecekten haberdardı. Çünkü hangi takvime göre yaşamış olursa olsun bize göre son olarak 1480’in 31 Aralık tarihini gördü.
Ve son nefesini verdiği 3 Mayıs 1481’den itibaren ne "mutlu yıllar" dileyeni oldu, ne de geriye dönüp "21 yaşında İstanbul’u fetheden deha" olduğunu bir kere daha anımsayabildi.
Ama Büyük İskender, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed ve Fatih Sultan Mehmed için biten zaman, onlardan sonrakiler için vardı.
Tıpkı bizden önce gidenler için bittiği ve biz yani bu satırları yazan, bunları okuyan, okumayan ama şu anda yaşayan herkes için "var" olan zamanın, son nefesimizi verdiğimiz anda bizler için de biteceği gibi.
Belki de insanlar bu gerçeği kabullenmek istemedikleri için son nefeslerini verdikten sonra da yaşamak istiyorlar.
Büyük Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10’uncu yıldönümü dolayısıyla verdiği meşhur nutkun sonunda Türk milletine, "Beni hatırlayınız!" diye hitap etmek istediği ama yakınlarının, "Bayram gününe hüzün ifadesi koymayınız" uyarısı üzerine bunu söylemekten vazgeçtiği bilinir.
İsmet İnönü de "unutulmaktan" çok korkardı.
Sadece unutulmamayı değil, aynı zamanda "saygı ile" anılmayı isterdi.
Büyük adamlar ile sıradan insanlar arasındaki farkı ortaya çıkaran da işte bu nokta değil mi?
Kimi insan ağaç gibi ölür gider, kimi eylemleriyle veya eserleriyle yüzyıllar boyu yaşar.
Zaman, onların fani bedenleri için bitmiş olsa da, unutulmadıkları sürece ebedi varlıkları için devam eder.
Bunlar, bu satırları yazanın bireysel düşünceleri. Doğru diyen olur, yanlış bulan olur. Önemli olan bu denenlerin bir mesaj değeri taşıyıp taşımadığıdır.
Mesaj, hangi görüşe mensup olursanız olunuz, hangi yaşta, hangi koşulda bulunursanız bulununuz, sahip olduğunuz ömrü nasıl kullandığınızı gözden geçirmenizdir.
Hiçbirimiz bilmiyoruz bu son yılbaşımız mı yoksa birkaç yılbaşı daha görecek miyiz?
Ama hepimiz önümüzdeki zamanı bizden sonrakiler tarafından da sevgi ve saygı ile anımsanabilecek bir şekilde kullanma şansına sahibiz.
Yaşayan insanlarla ancak o suretle yaşarız. Onların mutluluğunu da böylece paylaşmış oluruz.