Paylaş
Buı ülkeyi yönetenlerle, yönetmek iddiasıyla ortaya çıkanlar bakalım ne zaman bizleri başkalarına gıpta etmekten kurtaracaklar?
Şimdiye kadar sayısız sebeple ileri ülkelere gıpta ettik durduk.
Şimdi de, 1960 yılında bizimle her açıdan aynı düzeyde olan Güney Kore'ye gıpta ediyoruz.
Adamlar ‘‘dikta’’ yönetimlerini tasfiye ettiler. Diktatörleri hapse attılar. Sanayi ve ticarette Türkiye'yi dörde, beşe katladılar.
Bunlar yetmedi. Demokratik rejime geçip başarıyla uygulamaya başladılar. Bu arada eski defterleri ele alıp, daha önce üstü örtülen olayları yargının huzuruna getirdiler. Örneğin ‘‘darbe’’ yoluyla iş başına geçip 1988'den 1993'e kadar Başkan sıfatıyla ülkeyi yöneten generallerden Roh tae Woo'nun 650 milyon dolar değerinde rüşvet aldığını ortaya çıkardılar. Onu mahkûm ederken, daha önce (1979'da) aynı şekilde iktidara gelmiş bulunan Chun Doo Hwan'ın da 1980 yılında 200'ü aşkın üniversite öğrencisini Kwang Ju'da ‘‘yasadışı gösteri yaptıkları’’ için öldürttüğünü ortaya çıkardılar.
Onu da yargılayıp müebbet hapse mahkûm ettiler.
Gördüğünüz gibi önce demokratik rejime geçmekle kalmadılar, bu rejime sahip çıktılar. Ve devleti işletmeye başladılar. Yolsuzlukların eskisi, yenisi demediler, gündeme getirdiler. Cinayetin, hukuk tanımazlığın hesabını kim olursa olsun sordular.
Nitekim bugün Hürriyet'te okuyorsunuz:
Son olarak da ‘‘dürüst yönetim’’ vaadiyle halktan oy isteyip Şubat 1993'te başkan seçilen Kim Young Sam'ın 38 yaşındaki oğlu Kim Hyun-Chul'u ‘‘vergi kaçırmak ve nüfuzunu kötüye kullanmak’’ suçlarından dolayı 3 yıl hapse, 279 milyar lira tutarında da para cezasına mahkûm ettiler. Bununla da kalmayıp 100 milyar lira değerindeki mal varlığına da el koydular.
Meğer mahdum bey, babasının başkanlığa seçildiği tarihten beri Güney Koreli işadamlarından 7 milyon 33 bin dolar tutarında para (komisyon, momisyon) almışmış. Tabii bu parayı birtakım banka hesaplarına dağıtıp saklamak istemiş ama, yine de neticede yakayı ele vermiş.
Oysa biraz akıllı olsaydı Türkiye'ye gelir, bu işleri bilen birini bulur, yakayı sıyırabilirdi.
Üstelik biz bile kendisine en az dört-beş isim tavsiye edebilirdik. Örneğin, adı hırsıza çıkmış olmasına rağmen yasal koruma altında olduğu için kendisinden hiç hesap sorulamayan bir eski generalin adını verebilirdik.
Onu ‘‘demode’’ bulursa tutar, ‘‘bir dikili ağacı dahi olmadan’’ milyonlarca dolarlık krediler alan mahdumların adresini verirdik.
O da olmazsa, öyle ‘‘enişte’’lerle tanıştırırdık ki, yasalara yakayı kaptırmamanın yollarını öğrenince ağzı bir karış açık kalırdı.
Böyle dediğimize bakmayın: Güney Kore'de de durum bir süre önce bizden farklı değildi. Oradaki Susurluk'lar da oranın şer güçleri tarafından kapatılıyordu. Ama en sonunda dikiş patladı ve içeride birikmiş tüm cerahat ortalığa yayıldı.
Evet... Midemiz bulanacak ama bilesiniz ki bizde de aynı şey olacak. Ve bu toplumla bu devlet sağlığına o zaman kavuşacak.
Paylaş