Paylaş
Refah Partisi'nin Milli Gazete isimli bir organı var. Gazeteleri bizim gibi profesyonel gereklerle okumak durumunda olanlar böyle gazeteleri de izlerler. Çünkü ne zaman bir münasebetsizlikle karşılaşacağınızı bilemezsiniz.
Milli Gazete'nin dünkü sayısında birbirinden ilginç iki yazı vardı. Bu gazeteye bizim gibi para vermek zorunda olmayanlar okumamış olabilirler diye onları size duyuralım istedik:
Yazılardan biri bir Açıklama... Açıklamanın altında ‘‘Aydınlar Ocağı'', ‘‘Milli Gençlik Vakfı'', ‘‘İlim Yayma Cemiyeti'', ‘‘Mazlum Der'', ‘‘Türkiye Diyanet Vakfı'' (biliyorsunuz bu Diyanet İşleri Başkanlığı'yla bağlantılı bir kuruluş), ‘‘Türkiye Yazarlar Birliği'', ‘‘Öğretmenler Vakfı'' gibi, en azından ne yazdıklarını, ne demek istediklerini bilecek kişilerin oluşturduğu toplam 57 kuruluşun imzası var.
Bunlara göre sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasıyla ‘‘çocukların ve gelecek nesillerin dinsiz yetişmesine zemin hazırlayacak bir düzenlemeye gidilmiş''miş.
Bu yasa yüzünden ‘‘Son iman kalemiz, dini ve milli benliğimiz elden gitmek üzere'' imiş. ‘‘Gün (...) var olmak ya da yok olmak, ya da tarihin derinliklerine gömülmek günü'' imiş. O nedenle bu açıklamanın muhataplarına büyük görevler düşüyormuş.
Bu yalan ve ağır tahrik dolu sözlerden sonra, açıklamada bugünkü durum hakkında bilgi veriliyor. Nasıl iftira ettiklerini bile bile sokaklarda ‘‘Kuran'ıma dokundurtmam!'', ‘‘Kitabıma dokundurtmam'', ‘‘Kuran kursları kapatılamaz!'' diye pankartlar taşıdılar, sloganlar attılarsa bu defa da Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kuran kurslarına -yalan olduğunu bile bile- gelecek yıldan itibaren ‘‘İlkokul beşinci sınıfı bitirmiş çocukların alınmayacağını'' söylüyorlar. (Dikkat edin, bu yalanın altında da Diyanet Vakfı'nın imzası var.)
İşin ilginç yanı tüm düşüncelerini, lanetledikleri Batı toplumlarının değerleriyle, örneğin ‘‘insan hakları'', ‘‘demokrasi'' ve ‘‘hukuk''la savunmaya çalışıyorlar. Türkiye'ye şeriat düzeninin getirilmesi özlemiyle tutuşurken din hürriyetinin en geniş şekilde (Suudi Arabistan'da, Libya'da, yahut İran'da değil) Batı toplumlarında uygulandığını da itiraf ediyorlar.
Bunlar değil mi dürüstlüğü savunanlar? Yalancının dürüstü olur mu?
Şimdi gelelim ikince yazıya... Milli Gazete'nin Abdullah Altay isimli yazarının ‘‘kadın erkek ilişkileri'' hakkındaki görüşlerine...
Bu zata göre ‘‘Allah'ın Resulü kadınlarla sadece perde arkasından görüşür''müş. Nitekim (Resulullah) ‘‘hiçbir kadınla yüz yüze görüşmemiş''miş. O yüzden çağımızda ‘‘Kadının erkekle güle oynaya konuşması Kuran'a aykırı'' imiş. Bu düpedüz ‘‘Allah'a muhalefet'' demekmiş.
Keza bu zata göre kadınlar ‘‘Sokaklarda gezmeyecek''miş. Zaten ‘‘kafirlerin ayakları altında eziliyor'' olmamızın nedeni de harem-selamlık uygulamasına son vermiş olmamızmış.
Bilmeyen de zanneder ki, harem-selamlık usulünü uygulayan Suudi Arabistan, Sudan, İran ve Libya teknolojide o kadar ileri gittiler ki... Şimdi özellikle Batı dünyası onların ayakları altında eziliyor...
Paylaş