BUNA bizim bildiğimiz Türkçe’de "gemi azıya aldılar" denir. Gemi azıya almak, dizginlenmeyi reddetmektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 29 Mart öncesinde tam da o söze uygun bir kampanya yürütüyor. Nitekim Başbakan Erdoğan bile artık muhalefet belediyelerine merkezi idareden destek vermeyiz demeye getiriyor.
Önce anımsayacaksınız Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Antalya’da kapıyı açmış halktan, "seçecekleri belediye başkanının o yöreye hizmet getirmesini istiyorlarsa oylarını AKP adayına vermelerini" istemişti.
Onun ardından Devlet Bakanı Murat Başeskioğlu’nun aynı tür sözler ettiği ileri sürüldü. Derken Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün İzmir’in Bayraklı Belediye Başkanlığı’na aday olan AKP’liyi desteklemek için seçmene "Genel seçimde olduğu gibi yerel seçimde de bize destek verirseniz hükümetin, Başbakan’ın hizmet aşkı daha da artacaktır" dediği bildirildi. (4 Mart 2009, Milliyet)
Başbakan Erdoğan’ın sanki kendi deneyimlerini aktarıyormuş gibi gösterip 3 Mart günü İstanbul’da, "Belediyelerin merkezi yönetimle bir dayanışma içinde olması lazım. Farklı yönetimlerle çalışmak kolay değil" dediğine tanık olduk.
Son olarak 11 Mart günü Ordu’da merkezi yönetimle yerel yönetim ilişkisini anlatırken, "Takım oyunu gibidir, takım... Yerelde güçlü olacaksın, merkezde güçlü olacaksın. Ne kadar güçlü olursan inanıyorum ki hizmet o kadar da farklı olacaktır" dediği bildirildi.
Biz hem bakanların hem de kendi sözlerinin Başbakan Erdoğan’ın kişiliğine ve siyaset anlayışına uygun olduğunu biliyorduk ama, onlara değil de Erdoğan’ın yazılı konuşmalarına bakanlara gerçeği anlatamıyorduk.
Nitekim son milletvekili genel seçimini kazandığı 22 Temmuz 2007 akşamı bütün seçmenlere "hiçbir ayırım yapmama" sözü veren kendisi değil miydi?
Şimdi onun yerinde, iktidar partisini en azından kollayan valileri öven bir Başbakanımız var.
Onlar böyle yapınca AKP örgütü durur mu?
Her yerde, AKP’nin görevlendirdiği kişiler ev ev dolaşarak seçmenlere hediye dağıtıyorlar.
Oysa Seçimlerin Temel Hükümleri konulu 298 sayılı yasa "Seçimlerin başlangıç tarihinden (1 Ocak’tan 2009’tan) itibaren partilerin ve adayların kendilerini tanıtıcı nitelikte broşür ve el ilanı dışında herhangi bir hediye ve eşantiyon dağıtmaları, dağıttırmaları veya bunların üçüncü şahıslar ya da kurum ve kuruluşlar aracılığıyla dağıtılması yasaktır" diyor.
Bakın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu adına Tuncelililere dağıtılan binlerce kalem eşyadan söz etmiyoruz. Aynı fonun dağıttırdığı milyonlarca ton kömürü de dile getirmiyoruz. Yasa tarafından açıkça yasaklanmış bir eylemden söz ediyoruz.
Ama hukuka saygısı olmayan bir zihniyetin bunu dikkate alacağını sanmıyoruz.
Oysa asıl, "yasaya karşı hile" yoluyla yani "hükümet icraatı" bahanesine sığınarak devlet araçlarıyla seçim propagandası yapmanın "seçim ahlakına aykırı" olduğunu ve "seçimde eşitsizlik" teşkil ettiğini söylememiz gerekirdi.
Söylemedik. Çünkü aynı dili konuşmadığımız için söylesek de anlamayacaklarını biliyoruz.