BİR yerden bakınca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çarşamba günü yasama, yürütme ve yargı erklerinin başındakileri bir yemekte ağırlaması, kendisine Anayasa ile verilmiş görevin gereği idi. Gerçekten, Anayasa 104’üncü maddesinde "Cumhurbaşkanı (...) devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir" denmiyor muydu? Yapılan o idi.
Nitekim Köşk’ün basın merkezinden yapılan açıklamadaki, "Toplantıda dünyada ve bölgemizdeki önemli gelişmelerden hareketle ülkemizde yasama, yürütme ve yargıyı ilgilendiren birçok konu samimi bir atmosferde ele alınmış ve karşılıklı görüşler paylaşılmıştır.
Özellikle ülkemizde demokrasinin derinleşmesinin, hukukun üstünlüğüne ve temel ilkelerine titizlikle bağlı kalınmasının ve uygulamalarda usul yasalarına azami özen gösterilmesinin Türkiye’yi daha da güçlü kılacağı, karşılaşılan sorunların aşılmasını kolaylaştıracağı ve toplumda güven ortamını pekiştireceği hususları üzerinde etraflıca durulmuştur" ifadesi, davetin bu "düzenli ve uyumlu çalışma" konusuyla örtüştüğünü gösteriyordu.
Öteki açıdan bakanlar Cumhurbaşkanını, Ergenekon soruşturması devam ederken, yargının en üst noktasındaki yargıçları, bu davanın bir bakıma "tarafı" haline gelmiş olan Başbakanla biraraya getirdiği için eleştirdiler.
Elbet herkes kendi bulunduğu yerden gördüğüne göre bir değerlendirme yaptı. Ancak Cumhurbaşkanı Gül’ün eleştirileri "hayretle" izlediği dün basına yansıdı.
Nitekim Gül, "Açıklamada demokrasi, hukukun temel ilkeleri uyarısı var. Hukukçular, Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı hukukun temel ilkelerine uymayacak da belli konuları mı konuşacak" demiş.
Biz, daveti ne Anayasanın 104’üncü maddesiyle bağlayarak, ne de "Gül, yargıyı, yürütme ile yanyana getirmemeliydi" diyenlere katılarak olaya bakalım:
Cumhurbaşkanının yaptığı çağrıyı herhalde sanatçı, edebiyatçı, film yapımcısı, aktör, aktris gibi kişileri ağırlamasıyla aynı kefeye koyamazsınız. Onlarla usule, adaba uygun olmak kaydıyla her konuya girilebilir, ama devletin en üst düzey kadrolarıyla ancak ülkenin içinde bulunduğu güncel konuları konuşursunuz.
Eğer onları konuşmazsanız veya konuşmadınızsa açıklamadaki ifadeyle "Hukukun üstünlüğüne ve temel ilkelerine titizlikle bağlı kalınmasının ve uygulamalarda usul yasalarına azami özen gösterilmesinin Türkiye’yi daha da güçlü kılacağı" yolundaki görüş birliğine nasıl vardınız diye sorulmaz mı?
Dahası... Eğer ortada "hukukun üstünlüğüne ve usul yasalarına özen gösterilmesine" ihtiyaç duyulduğunu ifade etmeyi gerektiren bir durum yoksa, bu ibare o açıklamaya neden kondu?
Eğer o ibare makul bir ihtiyaç sonucu oraya kondu ise, daha somut konuşmamız gerekmez mi?
"O ihtiyaç hangi nedenle doğdu?"
Görüldüğü gibi ne kadar "ilgisi yok" demeye kalksak da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı çağrının nedeni, ne bir hasret giderme arzusudur, ne de sadece Cumhurbaşkanının aklına "104’üncü maddede verilmiş bir görev vardı, onun gereğini yapmalıyım" düşüncesinin gelmesidir.
O düpedüz Türkiye’nin "hal-i pür melali"nin Çankaya’ya yansımış bir görüntüsüdür.