ANAYASA Mahkemesi Başkanvekili’nin "İki aydır takip altındayım" dediği, emekli bir Yüksek Yargıç’ın hukuka aykırı olarak dinlendiği için devleti tazminat ödemeye mahkûm ettirdiği, Genelkurmay Başkanı dahil en üst düzeydeki yetkililerin makam telefonlarının dinlendiği bir ülkede kendinizi ne kadar güvende hissedebilirsiniz?
Bu dediklerimiz Türkiye’de aynen var ve bunun adı kısaca "devlet terörü"dür.
Bu devlet terörü son olarak TBMM’nin kurduğu Telekulak Araştırma Komisyonu’nda gündeme gelmiş.
Elazığ MHP Milletvekili Hasan Özdemir,Komisyon Başkanı AKP Milletvekili Hakkı Köylü’ye, bireyleri dinleme yetkisini kullananların düpedüz suç işlediklerini anımsatmış.
Arkadaşlarımız bu tartışma sırasında Ceza Muhakemesi Yasası’nın 137’nci maddesinin gündeme geldiğini bildiriyorlar.
Nitekim Özdemir, telefonu dinlenen ama suç işlemediği için hakkında dava açılmasına gerek olmadığına karar verilen kişiye, o tarihten itibaren 15 gün içinde "Şu tarihler arasında, şu nedenle sizin telefonlarınız dinlendi ama suç unsuruna rastlanmadı. Sizin kayda alınan telefon konuşmalarınız da şu tarihte imha edildi" anlamında bilgi verilmesi gerektiği halde kimseye böyle bir bilgi verilmediğini söylemiş.
Başkan Hakkı Köylü bu iddiaya itiraz etmemiş.
Hoş etmeye kalksa hem ayıp hem de çok tuhaf olurdu. Çünkü konuyla ilgili 5397 sayılı yasa, ileri sürülen suçla ilgili bir bulguya rastlanmadığı zaman "Dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir" diyor.
Oysa "imha edilmek" bir yana, "yandaş" gazetelere bu tür konuşmalar servis yapıldı.
Aynı konuyla ilgili asıl önemli hüküm 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nda var. Onun 137’nci maddesi açık açık, "Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç on beş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir" demiş.
Av. Turgut Kazan, burada geçen "ilgilisi" deyiminin sadece "dinlenen" kişiyi değil, konuşmada adı geçenleri de kapsadığını söyledi. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından onların da haberdar edilmelerinin "yasal zorunluluk" olduğunu belirtti.
Peki ama sayalım ki savcı bu görevi yerine getirmedi. Öyle ya, Ergenekon davası iddianamesinde böyle -hatta özel yaşam sırlarının ortaya döküldüğü- konuşmalar var. Üstelik haklarında dava da açılmadı. Kişilik hakları saldırıya uğramış olan bu insanlar haklarını nerede arayacaklar?
Yukarıda sözünü ettiğimiz 5397 sayılı yasa, bu durumdaki "Bilgi ve kayıtların saklanmasında ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu fıkra hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır" hükmünü koymuş.
Savcıların savcılar hakkında soruşturma açma yetkisi olmadığına göre, bu ihlallerin soruşturmasını kim başlatacak? Bir bilen var mı?