İYİ ki yıllardır iltihap dolu bir çıban gibi hepimizi meşgul eden şu "yasadışı dinleme" meselesi önce Osman Paksüt, ardından Önder Sav olayı ile patladı da cerahat (irin) dışarı aktı.
Sorumluların sözleri de gösteriyor ki Anayasa’nın ne:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz" diyen hükmüne ne de:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hákim kararı olmadıkça; (...) haberleşme(nin) gizliliğine dokunulamaz" şeklindeki hükmüne saygı gösteren vardır.
Çünkü "yasadışı dinlemeleri ortadan kaldırmak (...)" amacıyla kurulan Telekomünikasyon İletişim Kurumu’nun Başkanı (TİB) Fethi Şimşek’in 31 Mayıs 2008 tarihli Hürriyet’te çıkan sözlerinden anlıyoruz ki, uygulamada Anayasa’nın ve hukukun temel ilkeleri düpedüz çiğnenmektedir.
Örneğin, bu başkanlığın kurulmasını emreden yasa tüm "yasal dinlemeleri" bu kurumun gerçekleştirmesini emrettiği halde, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İstihbarat Dairesi Başkanlığı (ki bu dairenin başında Trabzon’da görev yaptığı dönemden beri adı hayli sık gündeme gelen biri oturmaktadır) ve Jandarma Genel Komutanlığı dahil, devletin 11 ayrı kurumu her istediğini dinleyebilmektedir.
Başkan örnek olarak Liman Koruma biriminin adını vermektedir.
Yasanın "bir telefonun dinlenebilmesi için usulünce verilmiş hákim kararına ihtiyaç olduğu" hükmü bu durumda boş bir laftır, başka hiç birşey değil!
Yapılan kanunsuz dinlemeye sözde "kanuni"lik kisvesi giydirebilmek için de bir yol bulmuşlar.
Bizzat başkandan öğreniyoruz:
İlgili kurum örneğin Emniyet Genel Müdürlüğü, -anlaşılan TİB aracılığıyla yapılan dinlemelerde- bir telefonu en çok üç ay dinleme olanağı veren mahkeme kararı alır, bu kuruma iletirmiş.
Dinlemeyi yapan TİB deelindeki kaydı ilgili kuruma verir, ardından elindekini otomatik olarak silermiş.
O silermiş ama örneğin Emniyet Genel Müdürlüğü isterse silmeyip kaydedileni kendi arşivine koyarmış.
Bunu sadece Emniyet Genel Müdürlüğü’nün değil, öteki kurumların da yaptığını düşünün.
Bir de suçla ilgili olarak her telefon için "tek tek" alınması gereken hákim kararını, "toptan" alma yolu bulmuşlar.
Yani yasayı ve hukukun emirlerini temelden yok saymışlar.
Bu durumda siz, Anayasa’nın "haberleşmenin gizliliği" yahut "özel hayatınızın koruma altında olduğu" yolundaki hükmünün zerre kadar anlamı kaldığını söyleyebilir misiniz?
Kısaca, hepimiz hangimizin karşısına ne zaman ve ne şekilde çıkacağını bilmediğimiz bir devlet terörü yahut şantaj tehdidi ile karşı karşıyayız demektir.
Bu tehdidin bir de devletin yasadışı uygulamaları nedeniyle adı çok kötüye çıkmış birimleri tarafından yapıldığını düşünün.