CHP’nin üç Meclis Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu dün TBMM Başkanlığı’na bir gensoru önergesi vererek Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in TBMM’nin güvenine layık olmadığının karara bağlanmasını istemişler.
Bizdeki siyaset anlayışını bilenler bundan bir şey çıkmaz derler.
Biz de aksini söyleyecek değiliz. O nedenle gensoru önergesi üzerindeki "zorunlu" görüşmeler tamamlandıktan sonraki oylamada "önergenin reddedildiği" karara bağlanınca kimse hayret etmesin.
Bu sonuç káğıt üstünde, "Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Meclis’in güvenine layık bir siyasetçidir"anlamına gelse bile, Şahin’in gerçekten o güvene layık olduğunu ifade etmez.
Örneğin önergede, hepimizin telefonlarının 24 Nisan 2008 tarihinden itibaren üç ay süreyle Türkiye’de izlenebildiği gerçeği anımsatılıyor.
Biliyorsunuz, Türkiye’de böyle bir olanağa Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı,Jandarma Genel Komutanlığı (onun yetkisi sonra kısıtlandı) sahip. Yanılmıyorsak Genelkurmay İstihbarat birimlerinin de böyle bir olanağı var. İşte bu kurumların yetkilileri hepimizin en özel konuşmalarını bile kaydetmiş olabilirler. Bu üstelik herkesin bildiği vahim bir "insan hakkı ihlali" idi. Ama Adalet Bakanı Şahin bu ihlale, bile bile itiraz etmedi. O da gösteriyor ki, "hukukumuzu" Sayın Şahin’e emanet edemeyiz. Bu da bir Adalet Bakanı’nın o görevde bir dakika daha kalmasına izin vermeyecek kadar ağır bir durumdur.
Kaldı ki Şahin’in kırdığı ceviz bundan ibaret değildir.
Biliyorsunuz bir insanın telefonunun dinlenmesinin çok ciddi koşulları var. Bir tekini söyleyelim: Yasada sayılmış bir suçla ilgili bir soruşturmanın aydınlığa çıkması için "dinleme kararı alınmasından başka çare yoksa" bu yetki kullanılır. Üstelik o kararı ancak "yetkili mahkeme" verebilir.
Cemil Çiçek zamanında değiştirilen yönetmelik bakanlığın Teftiş Kurulu’na, yargıç ve savcıların telefonlarını dinleme amacıyla istemde bulunma yetkisinivermişti. Şahin bunun fiilen kullanılmasını sağladı.
Bir yandan "yargımız bağımsızdır" diyen, savcıların yargıçların hiçbir baskı altında kalmadan görev yapmaları gerektiğini -haklı olarak- savunan bir Adalet Bakanı, öte yandan kendisine bağlı Teftiş Kurulu’nun, yargıçları ve savcıları bu yolla baskı altına kapı açarsa, bunda dürüstlük olabilir mi?
Üstelik bu yetkinin yasal bir dayanağı da yoktur.
Önergede, meşhur Ergenekon soruşturması hakkında da çarpıcı tespitler var. Örneğin sanık avukatlarına bile verilmeyen bilgi ve iddiaların radyolarla, televizyonlarla ve yandaş gazetelerle kamuoyuna duyurulmasına göz yumulmasından Bakan Mehmet Ali Şahin sorumlu tutuluyor.
Bir yılı aşkın süredir hepimiz her gün görüyoruz. Bu tespit yanlıştır diyebilir miyiz?
Hani soruşturma gizli idi? Hani yayın dahil şu veya bu yolla yargıyı etkilemek suç idi?
Görülüyor ki, Sayın Şahin’in bu ülke adaletine en büyük hizmeti, istifasıyla olacaktır. Ama üzülmesin, Tayyip Erdoğan Başbakan işi inada bindirir. O nedenle Şahin’e karada ölüm yoktur.