BİR süre önce hekimlerin yüreğine “tam gün” ateşi düşmüştü. Önceki gün de gazetelerde 13 ayrı tabip odasıyla çeşitli tıbbi uzmanlık dallarını temsil eden 29 derneğin ortak imzasını taşıyan bir ilan yayımlandı. Hekimler dertliler, çünkü “Hem hastaların hem bizim haklarımız elimizden alınıyor” diyorlar.
Gerçekten hükümet, mümkün olsa tüm hekimleri kamu kurumlarında (üniversitelerde, hastanelerde) "tam gün" çalıştırmayı amaçlayan bir yasa tasarısı hazırladı. Konu henüz TBMM’ye sunulmadı. Ama tasarının hükümleri Başbakanlığa ait web sitesinde yayımlandı. Biz de metni oradan alıp inceledik.
Önce belirtelim:
Tam gün bundan önce iki kere denenmiş ama başarılamamış bir "çalışma usulü"dür. Sağlık Bakanlığı’nasorarsanız daha önce altyapı hazır değildi. Yani tam gün çalışmaya mecbur edeceğiniz hekimi tatmin edecek ne kurum ne de olanak vardı. Oysa şimdi tamamlandı.
Tamamlandı da ne yapıldı?
Tasarıya bakınca anlıyorsunuz ki üniversitelere, devlete ait hastanelere ve bir de özel sektör hastanelerine göz dikilmiş. Halen sağlık hizmetlerinin yüzde 83’ü devlet hastaneleri, yüzde 17’sini özel hastaneler veriyormuş.
Bakanlık sanki bunu tersine çevirmek ve olabildiğince çok özel hastane açılsın istiyormuş gibi bir tasarı hazırlamış. Çünkü tasarı adeta, "devlette veya özel hastanede çalışmayan hekimin bir dilim ekmeğe muhtaç kalmasını" amaçlamış.
Bunu nereden mi çıkartıyoruz?
Gerçi káğıt üstünde her şey serbest. Yani bir doktor isterse kamu hastanesinde isterse özel hastanede çalışabilir. Keza isterse hiçbirine başvurmaz, muayenehane açar.
Ama bir hasta ancak kamu veya özel sektör hastanesinde tedavi edilebileceği için serbest hekimin muayenehanesine giden hastanın başvuracağı son adres, eczane olur.
Kamuya yahut özel sektöre ait hastanede çalışmak da "tam gün" koşuluna bağlanacağı için oradaki hekimlerin ayrıca muayenehane açmaları zaten söz konusu olmayacaktır.
Bu durumda serbest hekim muayenehanesi hasta yönünden anlamını yitiriyor.
Sağlık kurumuna başvuran hasta ise, örneğin bedelini vermeyi üstlenip çok güvendiği bir profesörün kendisini tedavi etmesini istese işe yaramıyor, çünkü "bedelini ödemek" yasaya aykırı olduğu için gittiğiniz kurumda şansınıza düşen doktorla yetiniyorsunuz.
O nedenle tasarı ilke olarak iyi görünse de aslında nitelikli hekimliği körletiyor.
Denebilir ki, "Performansa göre ücret de artacağı için, o sakınca giderilmiş olur".
Oysa olmaz. Çünkü "performans" kriteri hekimleri, bir-iki tetkikle sonuç almak mümkün iken gereksiz tetkiklere yönlendirir. Bu, doktorun ücretini yükseltir ama etik değerlere aykırıdır.
Dahası bu yol sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi sonucunu doğurur. Oysa hükümetin yapması gereken, şu anda bile baş edilemeyen ticarileşme eğilimini ve israfı önlemek olmalıdır.