İNSAN nereden başlayacağını tayinde zorlanıyor. Ortada Yüksek Seçim Kurulu’nun "Bu yapılan kanunsuzdur. O nedenle suç teşkil eder" diyen kararı var. Ama o kararı ne baştaki hükümet ne de onun temsilcisi olan Tunceli Valisi dinliyor. Öyleyse "hukuka bağlılıkları"ndan mı başlamak gerekir?
Yoksa "seçmenin oy verme eğilimini etkileyecek şekilde ona hediye vs. vermek siyasi ahlaka aykırıdır" diye özetleyebileceğiniz -ayrıca yasayla suç sayılmış- bir uygulama var.
Ona bakıp, partinizin programında "Siyasetin ve siyasetçinin yeniden saygın ve güven veren bir konuma getirilmesi, gerçekleştirmek istediğimiz bir hedeftir. Siyasetin dürüstlük ve liyakati esas alan bir yapıya kavuşturulması, siyaset finansmanının denetlenebilir ve şeffaf olması ülkemizdeki siyaset kurumunun en temel ihtiyacıdır" diyen siz değil misiniz, diye sormak var.
Siyasette dürüstlüğü esas alan bir parti, birbuçuk ay sonra sandığa gidecek vatandaşa -üstelik kendi kasasından değil, tüm vatandaşların cebinden çıkan- parayla hediye dağıtarak oy avcılığı yapar mı demek var.
Bu nasıl bir siyaset ve nasıl bir "hukuk devleti" anlayışıdır ki, Yüksek Seçim Kurulu’nun "yapılan suçtur" diye karara bağladığı bir uygulamayı hükümetin iki bakanı, "Tuzu kuru olanlar bunlara karşı çıkıyor" diyerek savunuyor.
Olayın içindeki Tunceli Valisi Mustafa Yaman’ın da "Ben hukuk mezunuyum. Her şeyi yasal çerçevede yapıyorum. Fakir fukaraya yardım ettiğim için ceza alacaksam varsın olsun" dediği bildiriliyor.
Zaten Yüksek Seçim Kurulu’nun "Bu, seçmene rüşvet verme anlamına gelir" demesine ve olayı suç olarak nitelemesine rağmen seçmene buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi, yatak vb. dağıtmaya aşk ve şevkle devam eden bir valiye ne diyebilirsiniz?
Bir vali hem bunu yapar hem de "Ne ben ne yardımları dağıtan herhangi bir görevli oy istedi. Aksini ispatlayan varsa istifa ederim" derse yani eşya dağıtma işiyle "seçim" arasında bağ kurulacağını kendisi de kabul ederse bunun daha "masumiyet"le ilgisi kalır mı?
Yok bir de "Bu fırını veriyoruz ama yarın Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermediğiniz ortaya çıkarsa hesabını sorarız" mı diyecektiniz?
Hoş, dese ne lazım gelirdi. Göz göre göre seçmene "rüşvet" dağıttığı karara bağlanmış bir valiyi bu ülkenin Başbakan’ı, "Dört gündür Tunceli’de valimizin yaptığı yardımları dillerine doladılar" diyerek savunursa, o vali -ve ondan esinlenen ötekiler- artık hukuka, yargıya önem verir mi?
Başbakan da, bakanları da sanki "yoksul halka yardım yapılmasın" diyen varmış gibi konuşuyorlar.
Yoksula el uzatmak, -onun onuruyla oynamadan yani áleme teşhir etmeden- yardımda bulunmak elbet "sosyal devletin" görevidir. Bu ne kadar geliştirilirse o kadar doğrudur, iyidir. Ama iyi niyetli olan yönetim, seçime bir buçuk ay kala yapacağı yardımı, seçim bittikten on gün bilemediniz on beş gün sonraya bırakır.
O zaman hem yoksul vatandaş mutlu olur hem de kimse ortaya çıkıp "Bu seçim rüşvetidir" demez.