Referandumun arkası

REFERANDUMA yani halkoylamasına sunulacak Anayasa değişiklikleriyle ilgili propaganda süresini 120 günden 45 güne indirmeyi amaçlayan önerinin arkasındaki niyetler yavaş yavaş belli olmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, “önündeki engelleri” aşabilmek için Anayasa’da gerekli gördüğü değişiklikleri yapacak.

Haberin Devamı

Bunların ayrıntısını yakında mecburen öğreneceğiz.


Ama Başbakanı çok kızdıran “yargı”nın, “asker”in, “üniversite”lerin hedefteki ilk kurumlar olacağını tahmin edebiliriz.


Peki düşündüğü değişiklikleri 22 Temmuz 2007 akşamı vaat ettiği gibi, muhalefetle uzlaşma yolları arayarak yapamaz mıydı?


Keşke yapsaydı yahut yapabilseydi ama, ona sorarsanız “muhalefet hiçbir konuda anlayış göstermediği ve işbirliğine yanaşmadığı için” buna imkân bulamıyor. Örneğin kendi ifadesiyle “Demokratik Açılım”a hiç destek alamadığı gibi tam tersine yıkıcı bir kampanya ile karşılaştı. O yüzden şimdi Anayasa değişikliğini tek başına gerçekleştirmeye mecbur kaldı.


Oysa aynı tabloya öteki açıdan bakınca başka gerçekler görünüyor. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın karşıt görüşlerle “demokratik sistemin iyi işlemesi için” değil sadece “başka çare kalmadığı” zaman uzlaşma aradığı ileri sürülüyor. Örnek de az değil...

Haberin Devamı


Kamuoyuna “anlayışlı” bir iktidar görüntüsü vermeye ihtiyaç varsa, muhalefetle uzlaşır TBMM Başkanlığı’na Köksal Toptan’ı seçersiniz ama “TBMM Başkanı benim dediğimden çıkmayacak biri olsun” derseniz, muhalefete kulak tıkar, kendinize bağlılığından kuşku duymayacağınız Mehmet Ali Şahin’i oraya oturtursunuz.


Erdoğan
’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde izlediği yol da aynıdır.


O zaman muhalefet, “İyi de biz senin elinde oyuncak mıyız?” tepkisi gösterirse haksız mı olur? “Madem muhalefetin görüşü senin için önemli değil, git ülkeyi bildiğin gibi yönet!” derler adama.


Geldiğimiz nokta bugün budur.


Zaten son günlerde tam da bu nedenle bir “sivil darbe” yahut “sivil dikta” tartışmasıdır gidiyor.


Nitekim bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan da tartışmaya katılarak, bu konuda görüşünü soran gazeteciye, “Demokrasi standartlarının her geçen gün yükseldiği dönemi, tek parti diktatörlüğü ile suçlama girişiminde bulunanlar, çetelerin, darbelerin, karanlık günlerin hüküm sürdüğü zamanlarda demokrasi için hiçbir bedel ödememiş olanlardır. Hiç kimse üzerinde baskı yok. Baskıya izin vermeyiz. Seçimle geldik. Vakti zamanı geldiğinde ve milletimiz emaneti bizden aldığında ‘baş göz üstüne’ der hemen yerimize gideriz” yanıtını verdi.

Haberin Devamı


Verdi de... Bizzat Yargıtay Birinci Başkanı’nın yargıya yapılan baskılara bakarak “Alev bacayı sardı” dediği; ülkenin en büyük ve bağımsız medya grubunun ölüm mangası önüne dikildiği; Başbakan’ı kızdırmamak için en yakınları başta olmak üzere, dünyasının, bilim dünyasının kendi gölgelerinden korkar hale geldiği; özgürlüklerimizin her gün daha fazla daraldığının uluslararası örgütler tarafından da ilan edildiği bir Türkiye’de yaşıyorsak, “sivil dikta tehlikesi yok” mu diyeceğiz?

Yazarın Tüm Yazıları