GELELİM şimdi resmin öteki yüzüne...Gelişmiş demokrasilerde insanların "toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma" özgürlüğünü kullanması ne 38 yaralıya patlar ne de 530 kişiyi gözaltına alma zorunluluğu doğar.
O nedenle "polisin gaddarlığını" eleştirenler elbet gerçeği dile getiriyor.
Getiriyor ama olay ondan ibaret değil.
Önce belirtelim ki "gelişmiş demokrasilerde" bu özgürlüğün kullanılması o kadar yaralıya veya gözaltı önlemine yol açmaz ama, o toplantı yahut gösteri yürüyüşü "adam gibi" yani yasalara uygun şekilde yapılırsa açmaz.
Yok eğer Paris varoşlarında iki yıl önce yaşanan türden bir karmaşa doğarsa veya yasa dışı bir toplantı yahut gösteri yürüyüşü söz konusuysa polis zor da kullanır, sert de davranır.
Ama bunu yine de "usulünce" yapar. Yani "sert" olabilir ama "gaddar" olmaz.
Oysa 1 Mayıs günü İstanbul’da yaşanan olaylar, bugünkü hükümetin Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in bile dün TBMM’de açıkça:
"70 milyon nasıl rahatsızlık duyduysa, biz de rahatsızlık duyduk. Olumsuz görüntülere, kim olumlu bakabilir? (...) Polisin, işin başlangıcında bu şekilde sert davranmasının; polis, emniyet, güvenlik açısından, mülki amirler tarafından bir izahı gerekir. Bu görüntüler olmamalıydı. (...)Olayları, görüntüleri tasvip etmek mümkün değil" demesine sebep oldu.
Bu vahim tablo karşısında, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal’a şimdi, 30 Kasım 2007 tarihli Milliyet’te çıkan, "Yanlış yapanı affetmek gibi durumumuz yok" şeklindeki sözünü tutmak düşüyor. (Kendisinin 5 ay önce söz verdiği "sözcülük" kurumunu bile henüz kuramadığını parantez içinde anımsatalım).
Ayrıca aynı demecinde bildirdiği, "Emniyet güçlerinin olaylara nasıl müdahale edeceğine yönelik standart oluşturulması için TÜBİTAK’la yapılan ortak çalışma" ne olmuş, ne gibi sonuçlar alınmış açıklamalıdır. Bu bir.
Sadece Emniyet Genel Müdürü değil İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın da, hemen hemen aynı tarihlerde tüm illere gönderdiği genelgedeki, "Polis, görevini yerine getirirken, insan hakları ve özgürlükleri ile güvenliğin sağlanması arasındaki hassas dengeyi gözetmek, bunun sınırlarını profesyonelce tayin ve tespit etmek zorundadır" cümlesinin hálá geçerli olup olmadığını açıklaması doğru olur.
Sayın Bakan bununla kalmamış, "polisin vatandaşla muhatap olması durumunda, görevini yerine getirirken, ’sıfır hata’ ilkesi ile hareket etmesini" istemişti. "Yetkilerinin kullanımında hatalı uygulama yaparak bütün polis camiasını töhmet altında bırakacak personele hiçbir şekilde müsamaha gösterilmeyecek, bu görevliler hakkında gerekli yasal işlemlere derhal bakılacak" demişti.
Göstermelik "işlem"lerden söz etmiyoruz.
Sayın Bakan "bağımsız" müfettişlere işlem yaptıracak mı onu soruyoruz...
Hoş üniformasında polisin kimliğini saptayacak "numara" olmadıkça -bunları Emniyet Genel Müdürü iken Mehmet Ağar yok etmişti- soruşturma yapılması ne sonuç verir ki?