Paylaş
Dün de yazdık. Bartholomeos’un örneğin “Vergi veriyoruz, askere gidiyoruz, oy kullanıyoruz, elbet şikâyetlerimizi kendi Başbakanımıza ileteceğiz” anlamına gelen sözleri yerinde... Ama “Yunanistan’da cami yapılmasına izin verilmiyorsa, Türk azınlığın seçtiği müftüyü Yunan hükümeti kabul etmiyorsa, bizim günahımız ne?” anlamına gelen sözleri çok da yerinde değil. Çünkü Bartholomeos zahmet eder Lozan Antlaşması’nın, “Azınlık Hakları” ile ilgili 43’üncü maddesini okursa orada:
“İşbu kesim hükümleri ile Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıkları için tanınan haklar, Yunanistan tarafından da, kendi topraklarında bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır” dendiğini görür.
Bu demektir ki, “Yunanistan’daki Türk (Müslüman) azınlığa Yunan hükümetinin muamelesi ile Türkiye’deki gayrimüslim azınlığa Türk hükümetinin muamelesi aynı terazide tartılır.”
Ama Bartholomeos tutar, “Onu Türk hükümeti bana değil Yunan hükümetine söylesin” derse, o zaman da o haklıdır.
Zaten bugünkü iktidarın yanlışı oradadır.
Keza Bartholomeos’un, “Burada kendimizi ikinci sınıf vatandaş görüyoruz” demesi de sırf buradaki gerçeği ifade etmesi yönünden haklıdır.
Gerçekten Cumhuriyetimiz devlet memuru kadrosuna, Ermeni kökenli bir Türk’ü, ilk olarak, kurulmasından 86 sene sonra tayin ediyorsa ve hâlâ bir tane bile Rum yahut Musevi kökenli bir memurumuz, bir subayımız yoksa bu ayıptır. Çünkü yapılan düpedüz “ayrımcılık”tır.
Ama aynı şeyi Yunanistan’a sorunca -Ermenistan’a ve İsrail’e hiç sormayın- oradaki durum da bizden iyi değildir.
İki konu daha var. Biri, kendisinin Türk hükümeti tarafından Ekümenik Patrik olarak tanınmasıyla ilgili... Bunu bazı yazarlar “kartvizit unvanı” gibi görüyorlar. “Tanısak ne olur?” diyorlar.
Oysa o sıfat, “Bu zat artık Türk yasalarının üstünde bir sıfat ve statü sahibidir” anlamına gelir ki... Onun bedeli Osmanlı tarihinde ayrıntılarıyla yazılıdır.
Patriğin bir de “Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun tekrar açılması” isteği var. “Bu yüzden kiliselerimizde papaz kalmadı” anlamında şikâyetler dile getiriyor.
Okul, Anayasa Mahkemesi’nin 1971 tarihinde “özel yüksekokulların devlet üniversitelerine bağlanması gerektiği” yolunda verdiği bir karar sonucu kapatılmıştı.
Bu konuda bizim anlamadığımız bir husus var. Çünkü Turgut Özal’ın ve Bülent Ecevit’in, “Eğer okulun, bir üniversitemizin çatısı altında eğitim vermesine razı iseniz açılsın” yolundaki önerilerinin kendisi tarafından reddedildiğini biliyorduk. Oysa Haber Türk Gazetesi muhabirlerine “Bu büyük bir yalandır” dediğini okuduk.
Madem o “yalan”dır. Patrik bu işin “gerçeğini” açıklasın da bilelim.
Paylaş