Özür

ÖNCE ciddi bir özür borcumuz var. Onu ödeyelim de başka konuya girmeye hakkımız olsun: Dün bu sütunda çıkan “türbanlı memur” başlıklı yazıyı yazarken hükümetin Meclis’e sevk ettiği “657 sayılı yasa” ile ilgili tasarının “devlet dairelerinde türbana izin vermeyi öngördüğünü” söylemiştik.

Tasarıyı, yürürlükteki hükümlerle karşılaştırırken “Disiplin Suçları” ile ilgili 125’inci maddenin “C” fıkrasına bağlı “alt fıkra”ları yanlışlıkla “A” fıkrasındakiler olarak değerlendirmişiz. Nitekim “C” fıkrası altında yazılı olan ve “Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranma”yı suç sayan bendin yürürlükten kaldırılmak istendiğini yazdık. O da sonuçta “devlet dairesine türbanla gelmeye izin verme” anlamına geliyordu.
Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı dün aradı. Değerlendirmemizin “yanlış” olduğunu söyledi. Bunun üzerine elimizdeki metinleri tekrar kontrol ettik.
Neticede hatanın bize ait olduğunu yani “Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranma”nın “disiplin suçu” olmaya devam edeceğini gördük. Tekrar hem Yazıcı’dan hem de okuyuculardan özür diliyoruz.
Biz, gördüğünüz gibi hatamız olunca özür diliyoruz. Çünkü “insan kusurdan bağışık” diye düşünmüyoruz.
Ama dünyaya “kusursuzluk” gibi bir ayrıcalıkla geldiğine inananlar var. Özellikle “lider” sıfatını kazananların ortak hastalığı budur. O nedenle ne yaparlarsa yapsınlar, hangi yanlışları nedeniyle milletin başını belaya sokarlarsa soksunlar, “Ben o zaman şu şekilde hata yaptım” demezler.
İnanmazsanız dönün geriye bakın... Siyasi liderlerin hatalı kararları yüzünden bu ülkenin yaşadığı birçok travma var. Varlık Vergisi’nden başlayın, 6-7 Eylül’ü unutmayın, Özal’ın ABD Başkanı (baba) George Bush’u ikna edip Irak’ın kuzeyinde bugünkü Kürdistan bölgesinin kurulmasına ortam yaratmasını sayın. CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Cumhurbaşkanlığı’na Tayyip Erdoğan yerine Abdullah Gül’ün seçilmesine sebep olmasını ekleyin. Tayyip Erdoğan’ın “hukuk devleti”ni, “demokratik sistemi”, “Cumhuriyetin temel ilkelerini” yok sayan uygulamalarını unutmayın...
Bizim aklımıza gelen bu örneklere siz de kendinizinkileri ekleyin. Hiçbir kusur için, hiçbir liderin halktan “özür dilediğine” ilişkin tek bir örneğe rastlayamazsınız.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de, hem kendi yeminine hem de Anayasa’nın açık hükümleri gereği koruması gereken “tarafsızlığa” aykırı kararları ve tayinleri nedeniyle bir gün kamuoyundan özür dileyeceğine inanmıyoruz.
Tahmin edeceğiniz gibi bugün sizinle paylaşmayı düşündüğümüz konu elbet bu değildi.
Doğrusu, bugünkü iktidarın bazı meslektaşlarımız tarafından yere göğe sığdırılamayan dış politikasının bizi nereye getirdiğini ve nereye götürme ihtimali olduğunu ele almaya niyetliydik.
Öyle ya... Özellikle Sayın Ahmet Davut- oğlu Dışişleri Bakanı olalı beri kurduğumuz “stratejik ortaklık” sayısının, imzaladığımız “anlaşma”nın, soyunduğumuz “arabuluculuğun” sayısını biz kaçırdık.
Keza kırmadığımız testinin de haddi hesabı kalmadı.
İyi de... Şimdi neredeyiz? Dönüp bakmaya gerek yok mu?
Yazarın Tüm Yazıları