Özel birlikler

ADINA ne derseniz deyin...

Hükümetin “terörle mücadele” için yeni bir örgütlenme modeli üzerinde çalışmasını biz sadece yerinde değil, doğrusunu söylemek gerekirse çok gecikmiş bir husus olarak görüyoruz. “Özel ordu” denecek diyen var, “profesyonel asker” lafını eden var. “Bunu JİTEM’e benzeten” var.

Gerçi bir gazetede “Komando tugaylarının muharip unsurlarınca, yalnız subay, astsubay ve uzman çavuşlardan oluşan askerlerin görev yapmasına ilişkin projenin yüzde 84’ünün tamamlandığı” da yazıldı.

O zaman, “demek bu konu yeni değil” diyesiniz geliyor.

Oysa hem Başbakan Erdoğan’ın “konunun halen netleşmemiş tarafları olduğuna” ilişkin sözleri hem de Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün beyanları gerçeğin pek de öyle olmadığını ortaya koyuyor.

Nitekim Sayın Bakan, bu projeyle ilgili Genelkurmay Başkanlığında “Nasıl yetişecekler? Hangi eğitim kuruluşlarında bunlar ne kadar zamanda eğitebiliriz?” türü sorulara yanıt arandığını söyledi.

Bakanlıkta da konunun “hukuki” boyutları üzerinde duruluyormuş. Örneğin bu personelin sözleşmeli olması, ücret düzeyi, kıdem tazminatı, hizmet süresi, şehit düşenlerin ailesine ödenecek tazminat ve hizmetten ayrıldıktan sonra iş güvencesi gibi konular ele alınıyormuş.

Eğer tüm bu hususlar yeni ele alındıysa, neyin “Yüzde 84’ü tamam?” diye sormaz mısınız?

Mesele özel bir ihtisas konusu olduğu için elbet iddialı bir laf etmekten uzak dururuz. Ama belki 5 belki 6 yıl önce Genelkurmay Başkanlığı’nın daveti üzerine çeşitli eğitim kurumlarını gezerken özellikle Harp Akademileri’nde anlatılanları hem hayranlık verici bulmuş hem de o gün verilen yemekte yanımıza düşen bir generale, “Akademilerde gayri nizami savaşla ilgili eğitim verilip verilmediğini” sormuştuk.

İsmini anımsayamadığımız general “Buna ihtiyaç olmadığını” söyleyince doğrusu hayret etmiştik. Çünkü Türkiye 20 yıldır böyle bir problemle boğuşmaktaydı.

İtiraf edelim... Gerçekten “ihtiyaç yok” mudur, bilmiyoruz. Keza, daha sonra böyle bir ihtiyaç duyuldu mu, onu da soracak fırsat olmadı. Ama sanki eğitime oradan başlansa iyi olur diye hâlâ düşünmekteyiz.

Bu “özel birlik” yahut “profesyonel asker” meselesini birilerinin de sanki Yeniçeriler karşısında Nizam-ı Cedid birlikleri kuruluyormuş gibi algıladığı anlaşılıyor.
Özel bir mücadele türü, ona göre yetiştirilmiş ve ona göre donatılmış güçlere ihtiyaç duyuruyorsa, örneğin hiçbir dış destek almadan dağ başında bir hafta kalabilecek şekilde yetişmiş genç insanlar istiyorsa, bunu yapmanın ne zararı olabilir?

Buradaki tek mesele, mücadeleyi üstlenen güçlerin o yetkiyi devlet adına kullandıklarını -bir başka deyişle hukuktan ayrılmayacaklarını- unutmamalarıdır. Askerin -veya öteki güvenlik güçlerinin- “öldürme” yetkisi vardır ama “cinayet işleme” yetkisi yoktur. Bu ikisi arasındaki fark, mücadeleyi “şerefli bir asker” gibi yapmakla, masum insanlara kurşun sıkan “alçak bir terörist” arasındaki kadar büyüktür.
Yazarın Tüm Yazıları