YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan kendisini unutmamıza izin vermedi.
Gerçi bu defa "Üniversite tamamen serbest olmalı, sadece bilimle uğraşmalı" diyerek sahneye çıkması gibi dikkatleri çekmeyi başaramadı ama olsun.
Yeni bir tartışma başlattı ya...
Ona bakın.
Yeni tartışma konusu "üniversitelerin kontenjanı yüzde 25 oranında artırılabilir mi?" sorusu ile Başkan’ın, "üniversitelere girişle ilgili kuralları değiştirme" niyeti etrafında toplanıyor.
Başkan Prof. Özcan’ın düşüncesine göre üniversite kapısına gelen insan girmek istediği fakültenin hangi dersten ne kadar puan beklediğini bilirse, ona göre hazırlanır...
Yıl içinde açılacak birkaç (belki üç belki dört) sınavda istenen başarıya ulaştığını gösterirse fakülteye kaydını yaptırır, olay biter.
Sözlerinden bizim anladığımız bunu öneriyor.
İlk bakışta ikisi de insana çok cazip görünüyor.
Öyle ya... Kontenjan artarsa daha çok öğrenci yüksek öğrenim hakkından yararlanır.
Öteki model de İngiltere’dekine benziyor.
Orada girmek istediğiniz fakülte sizden hangi derste nasıl bir başarı bekliyorsa o sınavı geçince gider kaydınızı yaptırabilirsiniz.
Lakin uzmanlar bu ilk bakışta güzel görünen önerilerin altyapısı hazırlanmadıkça Türkiye’de uygulanabileceğini düşünmüyorlar.
Daha baştan anlatalım:
Aslında üniversiteye öğrenci kabulü ile ilgili tartışmalar yıllardır bitmedi.
Şikáyetleri asgariye indirmek için hem Kemal Gürüz’ün hem de Erdoğan Teziç’in YÖK Başkanı olduğu dönemlerde birçok çalışma yapıldı.
Nitekim 2007 yılının Şubat ayında YÖK’ün yayınladığı "Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi" başlıklı raporda, çeşitli öneriler dile getirildi.
Önerilerin hepsinin ortak noktası, "yapılacak değişikliğin ortaöğretimin ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılması kapsamında bir bütünlük içinde ele alınması" koşuluydu.
Yani ortaöğretim okullarının müfredatı ele alınmadan, üniversitelerin beklentileriyle onlar arasında bağlantı kurulmadan ve öğrencileri buna göre yetiştirmeden sırf "Sınav sistemini değiştirdik" diyerek veya "kontenjanları artırma" kararı vererek başarılı olunamayacağı "Tek başına sınav, sistemin yetersizliklerinden kaynaklanan sorunları çözemez" denerek ifade ediliyordu.
Örneğin ortaöğretimin ilk yıllarında öğrencileri ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendiremedikçe onları doğru seçim yapmaya hazırlayamayacağınız vurgulanıyordu.
Ötekilere, yani "afla sınıf geçirme" gibi, "devamsızlıkta hoşgörü" gibi popülist uygulamalara ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim düzeyini düşüren kararlarına değinmiyoruz.
Hele "kontenjan artırma" kararının tümden yanlış olduğu uzmanlarca ifade ediliyor.
Çünkü üniversitelerin bugün bile "şişirilmiş kontenjanla" öğrenci aldığı bildiriliyor.
Ama siz "emir demiri keser" der, kontenjanları artırabilirsiniz.
Artırırsınız ama Türk üniversitelerini uluslararası ölçütlere (Bologna kriterlerine) göre 9’unculuğa, bilimsel yayın açısından 19’unculuğa yükseltenleri aratırsınız.