GÜNDEM yoğun. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı dava, haklı olarak herkesi meşgul ediyor.
Biz "yargıya intikal etmiş bir konuda görüş beyan etmenin" karşısında olduğumuz için bu dava konusunda da "içeriğe" ilişkin bir şey yazmayacağız.
Bize düşen, yargının vereceği kararı beklemektir.
Konu yargının elinde ama her şey orada değil. Örneğin, başta Başbakan olmak üzere -bir ölçüde TBMM Başkanı dahil- AKP’liler, dava açan Başsavcı’yasöylenmedik laf bırakmadılar. Yargıyı düpedüz baskı altına aldılar. İfade ettikleri ortak gerekçe, "Biz yüzde 46.7 oy aldık. Milli irade bizi iktidar yaptı. Bize karşı dava açmak, milli iradeye karşı dava açmaktır" cümlesiyle özetlenebilir.
Bu, "seçimi kazanan parti, aklına gelen her şeyi yapabilir" demektir. Böyle bir anlayış "hukuk" nedir bilmeyen, "hukukun üstünlüğü" kavramını duymayan bir kafada olabilir.
Hani AKP, "yasalar önünde herkesin eşit olduğunu" savunuyordu. Bunda samimi ise neden "Yüzde 5 oy alan Demokratik Toplum Partisi hakkında dava açılabilir ama yüzde 47 alan AKP hakkında açılamaz" kafasıyla konuşuyor?
Anayasa’nın 2’nci maddesine devletimizin "hukuk devleti" olduğu, süs olsun diye mi yazıldı?
"Partileri halk kurar, halk kapatır" diyorlar. O, seçmenini yitiren partiler için doğrudur. Yasaları çiğneyen partiyi yargı kapatır. Öyle olmasa mahkemeye bu yetki verilmez.
"Oyumuz büyük" tafrasıyla konuşanlar, "hukukun oydan büyük" olduğunu unutmasınlar. "Oy hukuktan büyüktür" kafası, Türkiye, "kanun devleti" iken yani 1938-1960 arasında doğruydu. 1961 Anayasası’yla "kanun" devletinin yerini "hukuk" devleti aldı. O da hem iktidarı, hukuka uygun kanun yapmaya ve kanuna uygun davranmaya zorlar, hem de "biz farklıyız" diyene dersini verir. Bu bu kadar basittir.
Not: Taha Akyol’la tartışmamızı uzatmayacağım. Dün mesajını yayınladığım okuyucumdan, kendini sosyal bilimci sayan sevgili Taha Akyol’a da gönderilmiş yeni bir mesaj aldım. Onu Akyol’un 14 Mart tarihli yazısına yanıt olarak ilk fırsatta bu sütuna alacağım. Benim son sözüm şu:
1- Taha Akyol hálá, "Kilise artık hiçbir ülkede iktidar olma kavgası vermiyor. Oysa cami tüm İslam ülkelerinde iktidar olmaya çalışıyor. Aksini iddia ediyor musun?" sorusuna yanıt vermedi.
2- Bugün "türban" için savunduğun görüşleri yarın "kamuda görev yapan kadınlar" için savunacak mısın, savunmayacak mısın sorusu yanıtsız kaldı.
3- Binnaz Toprak, Nur Vergin, Nilüfer Göle, Elizabeth Özdalga, Ali Çarkoğlu, Ersin Kalaycıoğlu şeriat korkusu gereksizdir dediğine göre onlara kulak verelim sözü önemlidir de onların hocası Şerif Mardin’in "Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejimi de kurabilir. Onun için tamam, İslam Türkiye’nin önemli bir yapısal boyutudur ama İslami güçlerin iktidara gelmesinin bizim beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açacağını düşünürüm.
(O zaman Kemalistler "aynı noktaya geldik" diyeceklerdir, sorusu üzerine) Olabilir, bu konuda onlarla aynı noktaya gelmiş olmaktan bir rahatsızlık duymam. İşin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışmak şart. İslam’ın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum" şeklindeki sözleri neden önemsizdir? O.E.