CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün gerek tek başına gerek “kararname” yoluyla yaptığı atamalar nedeniyle dile getirdiğimiz eleştirilerin “haksız” olduğunu, “asılsız iddialara” dayandığını, “rektör atamalarında bir imza kampanyasına katılan profesörlerin seçilmesineözen gösterildiği” yolundaki görüşlerin gerçekle bağdaşmasığını söyleyen açıklamayı dün bu sütunda okudunuz.
Biz sadece objektif bilgileri sunmayı ve hükmü size bırakmayı tercih edeceğiz. Diğerlerine gerekirse değiniriz. Şimdilik “rektörler”le yetinelim: Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olalıberi 94 devlet üniversitesinden 56’sına rektör atadı. Bunlardan 23’ü yeni kurulmuş üniversitelerin rektörleriydi. O rektörlerin adaylarını YÖK belirledi. Bunları -gerekirse ele almak üzere- ayırıyoruz. Kalan 33 rektör için üniversite öğretim üyeleri oy kullandı. Bunun sonunda ilk 6 adaydan 3’ünü YÖK yeni bir sıralamaya tabi tuttu ve nihai kararı vermesi için Çankaya’ya gönderdi. Sayın Gül de üniversitelerimizi kimlerin elinde görmek istediğini, yaptığı tercihle ortaya koydu. Sayın Gül, 33 üniversiteden 15’inin rektörlüğüne, öğretim üyelerinin en çok oy “vermediği” adayı getirdi. Buna Gül’ün yetkisi var. Ama o yetkiyi kullanırken, bilim adamı kimliği yanında “Atatürkçü”lüğü de ön plana çıkan örneğin Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Ondokuzmayıs Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi rektör adayları yerine “ikinci” hatta “üçüncü” sıradaki isimleri getirdi. Bu tür tayinleri, dediğimiz gibi 15’i yani yüzde 46’yı buldu. Köşk’ü kızdıran yazımızda “Laik Cumhuriyet’le ve Atatürk devrimleri ile sorunu olan öğretim üyeleri arasından” seçildiğini ifade ettiğimiz rektörlere Niğde, Konya Selçuk, Karabük, Atatürk, Ege, Erciyes, Fırat, Gaziantep, İnönü, Karadeniz Teknik üniversitelerini örnek gösterirsek eminiz o üniversitelerin öğretim üyeleriyle öğrencileri tanıklık eder. Denebilir ki “Ahmet Necdet Sezer de aynı şeyi yaptı”. Doğrudur. Ama Sezer’in 7 yılda tayin ettiği 123 rektörden ilk sırada olmayanların sayısı 28’den ibaret idi. Bunların oranı da yüzde 23 idi. Kaldı ki bizim eleştirimiz Cumhurbaşka-nı’nın birinci veya ikinci sıradaki adayı tayin etmesiyle değil, rektörün kimliği ile ilgiliydi. Nitekim dün bu sütunda okuduğunuz açıklamada: “Rektör atamalarında ‘Türbana özgürlük’ sloganıyla başlatılan imza kampanyasına katılan profesörlerin seçilmesine özen gösterildiği” yolundaki görüşlerin gerçekle bağdaşmadığı ifade edilmişti. Oysa, bunların çoğunun “Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili adayı veya aday adayı olmak; iktidar partisine yakınlığı ile tanınmak, ilahiyatçı kökenli olmak, eşi türbanlı olmak” gibi belirgin özelliklere sahip kişiler arasından seçildiği (gerekirse isim veririz) bilinmektedir. Uzatmaya gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sadece rektör ve YÖK üyeliği tayinlerinde değil, YÖK kontenjanından Anayasa Mahkemesi’ne üye seçerken de “Türbana özgürlük” bildirisi altında imzası olan kişiyi tercih ettiğini, son tayini göstermektedir.