BİZİM gazetelerde de çıktı. ABD’nin yeni seçilen Başkanı Barack Obama, devletin en itibarlı ve önemli makamlarından biri -belki de birincisi- sayılan Dışişleri Bakanlığı’na, başkanlık yarışındaki rakibesi Hillary Clinton’ı getiriyor.
Daha doğrusu Obama ile Clinton’ların bu konuda mutabık kaldıkları yazıldı.
Buraya kadar olayda anormal bir taraf yok. Hatta kendileri açısından sadece buraya kadar değil, bundan sonrası için de kimsenin bir "anormallikten" söz etmesi beklenmiyor. Çünkü Hillary R.Clinton saygın bir senatör olarak biliniyor.
O nedenle bizi Bayan Clinton’ın Dışişleri Bakanı olması değil, bu makama gelmeden öncesine ilişkin süreç ilgilendiriyor. Daha doğrusu bu süreci aktarmak istiyoruz:
Bizim yönümüzden ilk önemli ders, rakibini sıfırlamak yani yok saymak yerine onu değerlendirmek noktasında başlıyor.
İlgi gösterince öğrendik ki Amerikan demokrasisinde bu bir "ilk" değilmiş. Hatta "bir gelenektir" denecek kadar çok sayıda örnek yaşanmış. Geleneği 1825’te başkan seçilen John Quincy Adams başlatmış. Adams, rakibi Hendy Clay’i Dışişleri Bakanı yapmış. Gerçi siyasi düşmanları bu tayinin ikisi arasında rekabet değil aslında "danışıklı dövüş" olduğunu ortaya koyduğunu ileri sürmüşler. Ama onlar aldırış etmemiş. Nitekim daha sonraki başkanlar Millard Fillmore, Franklin Pierce ve James Buchanan da rakiplerini Dışişleri Bakanlığı’na tayin etmişler. Abraham Lincoln daha ileri gitmiş, eski rakiplerinden dördünü kabinesine almış.
Bayan Clinton’ın tayinine gelince:
Clinton’larla Obama’nın kampı arasında mutabakat sağlanmadan önce karşılarına eski Başkan Bill Clinton’ın yabancı ülkelere gidip para karşılığı konuşmalar yapıyor ve yardım kampanyaları için başka ülkelerden para topluyor olması meselesi çıkmış.
Bill Clinton meğer kendisinden önceki birçok başkanın yaptığı kendi adını yaşatmak ve "Bill Clinton nasıl bir başkandı?" konusunda araştırma yapmak isteyenlere kolaylık sağlamak için bir vakıf kurmuşmuş. Bu amaçla Suudi Arabistan Kraliyet ailesinden,Fas Kralı’ndan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Kuveyt ve Katar Emirlerinden yüklüce bağış almış. Ayrıca milyarder işadamı Ronald Burkle’e 2002 yılından beri danışmanlık yapıyormuş. Bu nedenle şimdiye kadar 12 milyon 600 bin dolar almış.
Obama kampı Hilary Clinton’ın Dışişleri Bakanı olabilmesi için tüm bu çıkar ilişkilerine son verilmesi gerektiğini söylemişler. Bill Clinton da eşinin bu göreve getirilmesi halinde tüm bunlardan vazgeçmeyi taahhüt etmiş.
Öyle ya, eşinin bağış aldığı bir ülkenin Devlet Başkanı yahut Dışişleri Bakanı ile görüşen bir ABD Dışişleri Bakanı, yeterince rahat ve bağımsız olabilir mi?
Görüyorsunuz, ABD’de önemli bir devlet görevine gelmeden önce sizin geçmişinizi, halihazır durumunuzu tek tek masanın üstüne koyuyorlar. Siz de hepsinin hesabını veriyorsunuz.
Öyle, "Annem vefat edince yastığının altından 550 bin Alman Markı, 350 Cumhuriyet Altını, 200 bin ABD Doları çıktı" yahut "148 kilo altını maaşımla biriktirdim" masallarına kimse yüz vermiyor.