TÜRKİYE’nin en insafsız düşmanlarını mutlu edecek günleri yaşıyoruz. "Ulusal bütünlüğümüz ve dayanışmamız" adına daha önce neye dikkat ediyorsak, tamamını çöpe atmış gibiyiz. Örneğin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) doğruca siyasi kavgalarımızın ortasına çektik.
Önceki akşam Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan açıklamadan anladık ki, CHP ve MHP liderlerinin son askeri operasyon nedeniyle dile getirdikleri eleştiriler büyük kızgınlık yaratmış. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri adına "Şehitler veren bir kuruma haksız ve seviyesiz saldırılar olarak değerlendirilmekte" deniyor. Sonra da şu çok ağır cümlelere yer veriliyor:
"Siyasi kişi ve kurumlarla hiçbir zaman polemiğe girmek istemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri (...) ilk defa bu tür anlamsız saldırılara hedef yapılmak istenmektedir. Bu saldırılar TSK’nın terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermektedir. Bu tür saldırıların değerlendirilmesini, Türk milletinin engin sağduyusuna havale ediyoruz."
Tabii böyle bir açıklama, kendi tonundakiyanıtları davet etmekte gecikmedi. Nitekim dün CHP Genel Başkanı;
"Biz demokratik bir tartışma içindeyiz. Muhatabımız Başbakan’dır. Kimse araya girmek için özel bir gayret sergilemesin. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tartışmaların dışında tutmak sadece siyasilerin görevi değildir. Hakaret ederek haklılığınızı kanıtlayamazsınız. Tam tersine hakaret, haksızlığın karinesidir. Cumhuriyet Halk Partisi, ’Manzara-i Umumiye’yi tarih penceresinden ibretle seyretmektedir" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, özetle "Hiç kimse muhatabı olmadığı konularda durumdan vazife çıkarmasın. Kimse, MHP’yi hainlerden daha çok zarar veriyor diye takdim edemez" dedi.
Bu karşılıklı sert atışmalardan kim ne kazançlı çıkar bilemeyiz. Ama Türkiye’nin iyiliğini istemeyen kim varsa, sadece onun kazançlı çıkacağının kesin olduğunu söyleyebiliriz.
Bu tablo, ülkenin kaderinde etkin noktaya gelmiş insanlara yakışıyor mu?
Sadece insanlar yani Ahmet ile Mehmet arasındaki bir söz düellosundan söz ediyor olsak sorun değil, didişirler, dalaşırlar biter dersiniz.
Oysa ortada "kurumlar" var. "Kurumlar arası kavga" da bu devleti daha önce yönetmiş olanların en çok çekindiği şeydir. O nedenle, kim haklı, kim haksız konusuna girmiyoruz. Çünkü her iddia bir mukabil iddia ile yanıtlanır.
Sadece tarafların hepsine dönük bir eleştiri yapmayı tercih ediyor ve "Sinirlerinize hákim değilsiniz" diyoruz.
Taşıdıkları büyük sorumluluğun bu gerilimi sürdürmelerine izin vermemesi gerektiğini söylüyoruz.
Bu arada aklımıza bir de "Devletin başı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden"; "Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını" gözeteceği Anayasa’nın 104’üncü maddesinde yazılı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bu konuda bir görev düşüp düşmediği sorusu geliyor.