Paylaş
Siyasi iktidarın sözcüleri belki bin defa, “Bu değişikliği muhalefetle uzlaşarak Meclis’ten geçirmek istiyoruz” demişlerdi ya... O sözün ne derece samimi olduğu netleşsin diye değiniyoruz bu “süre” konusuna...
Muhalefete o süre ister yetsin, ister yetmesin... Biz öneriyi dikkatle ve önyargısız bir yaklaşımla okuduk. Konuyu yeterince değerlendirebilmek için kaç yazıya ihtiyaç duyarız, henüz bilemiyoruz ama önce genel değerlendirmemizi ifade edelim:
Hepimiz biliyoruz ki, şeklen iktidar partisine mensup 110’dan fazla milletvekili tarafından Meclis’e sunulacak olan önerinin, orada imzası bulunan milletvekilleriyle zerre kadar ilgisi yok.
Onlar sadece “ıslak imza makinesi” görevi yaptılar.
Anayasamıza göre, Anayasa değişikliği konusunda parti disiplini milletvekillerini baskı altına almasın diye “Meclis grubu” bu konuda karar alamıyor.
Dahası, milletvekilleri sadece kendi vicdanlarının sesini dinlesin, parti çıkarını değil ülke çıkarını ön planda tutsun diye, “gizli oy” usulü uygulanıyor.
Anayasa’nın dediği ne? Uygulama ne?
Lafa devam etmeden siz söyleyin, o hükümler orada iken yapılan uygulamanın ne kadar demokratik olduğunu!
Yukarıda “öneriyi dikkatle okuduğumuzdan” söz ettik ya... Gelelim önerinin özüne:
Bu değişiklik paketinde -yeri gelince değineceğimiz- gerçekten iyi hükümler var. Ama öneri o “iyi” hükümler yaşamımıza girsin, demokrasimiz bir parmak daha ilerlesin diye hazırlanmamış.
1- Yargıyı Adalet ve Kalkınma Partisi’ne bağımlı kılmanın altyapısı hazırlanmış. (Bunun ayrıntılarına sonra gireceğiz.)
2- Bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı’nın da “Anayasa’nın bana verdiği yetkiler gereğinden fazladır” dediğini anımsıyorsunuz değil mi? Buna rağmen, tam tersi yapılmış. Örneğin, “Rektörleri benim atamama gerek yok” diyen Cumhurbaşkanı’nın yetkileri daha da güçlendirilmiş. Keza Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi’ne belirli süzgeçlerden geçerek aday gösterilmiş 11 asıl, 4 yedek üye tayin etme yetkisi, “yükseköğrenim görmüş olma” dışında hiçbir niteliği olmayan 2 kişiyi Anayasa Mahkemesi üyesi seçmesine imkân verecek kadar genişletilmiş.
3- Cumhurbaşkanı’nın yetkisi artırılırken aslında Abdullah Gül değil, ondan sonra Çankaya’ya çıkmayı düşündüğü bilinen Tayyip Erdoğan göz önünde tutulmuş. Yani elbise ona göre biçilmiş.
4- Anayasa’nın 10’uncu maddesinin “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki ikinci fıkrasına “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” diyen bir cümle ilave edilmesi istenmiş.
Sizin aklınıza “bunun altında türbanın yattığı” gelmiyor mu?
Paylaş