PaylaÅŸ
Ä°kisinde de o mesleÄŸin mensuplarının yüzünden o gün sevinç deÄŸil, hüzün akar.    Â
Sadece onlar mı öyle? 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınların, 14 Mart’ta doktorların, 27 Mart’ta tiyatro sanatçılarının, İşçi Bayramı diye bilinen 1 Mayıs’ta işçilerin, Adli Yıl’ın açılışına rastlayan 6 Eylül’de yargıçların ve savcıların yüzü mü gülüyor ki, gazetecilerle öğretmenlerin bir farkı olsun diyebilirsiniz.
Yanlış yaygın olunca yanlışlıktan çıksaydı mesele yoktu.
Bu günlerin hiçbirinde, ona önem verenlerin yüzünü güldüremiyorsak, boşuna övünmeyelim. Başarılı değiliz demektir.
Ama 24 Kasım’ın bir şanssızlığı daha var:
Bu gün biliyorsunuz 24 Kasım’lar, Atatürk’e 1928 tarihinde "Başöğretmen" sıfatının verilişinin yıldönümüne rastlıyor. O nedenle de bugünün Türkiye’sinde zaten "kerhen" kutlanıyor.
Böyle günlerin bir önemi, o konunun güncellenmesine ve sorunların gündeme getirilip tartışılmasına olanak sağlamasıdır.
O nedenle 24 Kasım’da öğretmen sorunlarının ele alınması beklenebilirdi.
Tabii boÅŸ hayal!
Oysa çağdaşlaşmayı -Atatürk dönemi Türkiye’sinde olduğu gibi- gerçekten temel politika sayan ülkelerdeki saygın meslekler sıralamasının başında öğretmenlik gelir.
BaÅŸbakan da her fırsatta -üstelik Atatürk’ü anımsatarak- Türkiye’yi çaÄŸdaÅŸ uygarlık düzeyine yükseltmekten söz ediyor ama sıra bunu saÄŸlayacak öğretmenlere gelince, tam aksini yapıyor.  Â
Nitekim öğretmen yetiştiren kurumlarla ülkenin öğretmen ihtiyacı arasında hiçbir ilişki yok. Bu yüzden şu anda 200 bin öğretmen boş geziyor.
Beden Eğitimi öğretmeni olmaya hak kazanmış 25 bin kişi işsiz dolaşırken Bakanlık her yıl ortalama sadece bin kişiyi yani işsizlerin sadece yüzde 4’ünü kadroya almaktadır.
İşsiz dolaşan 50 bin sınıf öğretmeninden yılda ortalama 4 bini; sosyal bilgiler öğretmeni yaklaşık 20 bin kişiden ortalama 500’ü yani yüzde 8’i göreve tayin edilmektedir.
Fizik, kimya, biyoloji öğretmeninin açık olduğu okullara bazı yıllar hiç tayin yapılmamakta, onun yerine mahallinden tedarik edilen -öğretmenlik formasyonuna sahip bulunmayan- "ücretli" öğretmenlerle çocuklar ve veliler aldatılmaktadır.
Bunlar tüm öteki dallar için de farklı oranlarda olmak kaydıyla geçerlidir. Tek istisnanın "Din Kültürü ve Ahlak" dersi öğretmenliği olduğu bilinmektedir. Nitekim haftada bir saat dersi olan bu dal öğretmenliği için açılan kadrolara bol sayıda öğretmen alınırken haftada 5 saat dersi olan Türkçe öğretmenliğine olabildiğince az kadro veriliyor diye işsiz öğretmenler feryat etmektedir.
Ne diyelim? Öğretmenleri bu hale düşürenler utansın!   Â
PaylaÅŸ