HERKESİN sabah Barack Obama ile kalkıp akşam Barack Obama ile yattığı günlerde dönüp Türkiye’de dört buçuk ay sonra yapılacak yerel yönetim seçimlerinden söz etmeye kalkmamızı yadırgarsanız yeridir.
Ama seçimi bir siyasi mücadele bütününün en önemli parçası olarak görürseniz, sanırız ki anlaşabiliriz.
Obama’nın başkanlık seçiminden başarılı çıkmak için ne gibi stratejiler uyguladığını, hangi taktiklere başvurduğunu bundan böyle bol bol okuyacağız. Nitekim New York’ta bulunan arkadaşımız Tolga Tanış daha ilk günden bazı ipuçlarını verdi. Örneğin bu son seçimde asıl büyük kavganın "internet" ortamında yaşandığını, adayların kendi propaganda malzemelerini seçmene iletmek için YouTube ve Facebook başta olmak üzere olabilen tüm internet sitelerini kullandıklarını bildirdi.
Önemli bir bilgi daha verdi. Adayların seçim masraflarını karşılamada internet siteleri aracılığıyla toplanan katkının büyük ağırlığı olmuş.
Ve bir de "sivil toplum örgütleri" kampanyaya ağırlıklarını olabilen en etkin şekilde koymuşlar. Örneğin sadece Acorn adlı örgüt, 2 milyon az gelirli ABD vatandaşının seçmen kaydını tek başına gerçekleştirmiş.
Az gelirlilerin genellikle Demokratları -sonuçta Obama’yı- desteklediklerini unutmayın.
Ayrıca Obama yandaşlarının tek tek her seçmenle meşgul olup iknaya çalıştığı ileri sürüldü.
Bizde ise sadece Tayyip Erdoğan yerel seçim kampanyasını daha 2007’nin Ekim ayında başlattı. Yani bir yıldır AKP örgütü seçime şartlanmış halde.
Eminiz tek tek her seçmen üzerinde hesaplarını kitaplarını yapmışlardır. O nedenle çoğu yerde sonuçlardan emin görünürlerse bunu palavra sanmayın.
Muhalefete gelince...
Şimdiden "Sen mi aday olacaksın ben mi?" kavgası her yerde konuşuluyor. Böyle giderse AKP’nin tüm yerel yönetimleri alacağını bile bile, bu durum ve bu huy bir türlü değişmiyor.
Oysa bir nebze özverili olsalar, bir seçim çevresinde güçlü olan sol parti hangisi ise onu destekleseler, yüzde 53’ü bulan AKP karşıtı oylar sayesinde sonuç almaları mümkün.
Örneğin Eskişehir’de harikalar yaratan Yılmaz Büyükerşen’i CHP’nin; buna karşılık Ankara’da Murat Karayalçın’ı DSP’nin desteklemesi kime ne kaybettirir?
Aynı şeyi Ordu’nun DSP’li Belediye Başkanı Seyit Torun ve İzmir için de söyleyebilirsiniz.
Şimdiden bir kenara yazın. Bu işbirliği olmazsa, o belediyelerin hepsi AKP’nindir.
Bunca yıldır politika izleriz. Biz yine de, bir CHP’linin bir DSP’liden nerede farklı olduğunu hálá anlayabilmiş değiliz. Aynı şeyi Karayalçın’ın SHP’si için de söyleriz. Çünkü bunların "suni ayrılıklar" olduğunu biliriz.
Ve devlet adamı niteliğine sahip siyasi liderle, günlük politika liderinin farkını işte bu tür konularda verilen kararların ortaya çıkardığına inanırız.