ABD Başkanı Barack Obama geldi, güzel şeyler söyledi. George W. Bush’un kırıp döktüğü Türk-Amerikan ilişkilerini onarmaya çaba sarf etti. Kanımızca büyük başarı sağladı. O arada Türkiye’ye "Önümüzdeki 24 Nisan’da 1915 olaylarından söz ederken ’soykırım’ deyimini kullanmama" sözü verdi. Bizden isteklerini dile getirdi ve gitti.
İstekler, yanılmıyorsak Obama’yı buraya getiren nedenler yanında çok da önemli değildi.
Öyle ya... Obama o kadar yolu herhalde "Ermenistan’la aranızdaki sınır kapısını açın; Fener Patrikhanesi’nin istediği Ruhban Okulu’nun açılmasına izin verin" demek için tepmedi.
Hatta iki ülke ilişkilerinin adını "stratejik ortaklık"tan "model ortaklığa" dönüştürmek için geldiği de söylenemez. Çünkü o da sebep olarak doyurucu görünmüyor.
"Teröre karşı işbirliği" de yeni değil.
E, herhalde ABD’de oynayan "Basketbolcu Hidayet ve Mehmet’i izlediğini" bize duyurmak da değildi maksadı.
Zaten o laflar "halkla ilişkiler" yemidir. Nitekim bakarsanız George W. Bush’un İstanbul’a yaptığı son ziyaret sırasında da aynı cümleyi kullandığını görürsünüz.
Barack Obama gerçekten "İslam dünyasına mesaj vermek için en uygun ülke Türkiye olduğu için" burayı seçti.
Bunu kendisi de söyledi. Ama Beyaz Saray kaynaklarının "Başkan Obama asıl mesajını daha sonra başka bir İslam ülkesinde verecek" dediği, dünkü yabancı gazetelerde bildirildi.
Biz onun "Neden bizde değil de Türkiye’de?" türü tepkileri azaltmayı amaçladığını sanıyoruz.
Çünkü Türkiye ötekilerden farklıdır:
Hem İslam ülkelerine örnek teşkil edecek bir demokrasiye sahip olduğumuz için, hem de demokrasiyi uygularken laik rejimi bugüne kadar koruyabildiğimiz için.
Keza ABD’nin "İslamiyet’le kavgası olmadığını" ifade edebileceği en güvenilir ülke olduğu için farklıdır.
Obama bu açılımının ilk işaretini 20 Ocak 2009 günü Başkanlık görevini devralırken yaptığı konuşmada zaten vermişti.
Bu mesajın ve açılımın neler doğuracağını herhalde yakın gelecekte görmeye başlayacağız.
Yapılan görüşmelerden sonra bir ortak bildiri yayımlanmadığı için Obama’nın örneğin Afganistan’a yeni Türk askeri isteyip istemediğini, Irak’tan çekilecek ABD askerlerinin Türkiye üzerinden geçmesi konusunun ne ölçüde konuşulduğunu bilmiyoruz.
Keza bu tür talepler geldiyse Türkiye’nin yanıtı ne oldu, ondan da haberdar değiliz.
"Evet" dedikse ne gibi koşullarla dedik? Onun karşılığında ne istedik? Merak ediyoruz.
Örneğin "Irak’taki askerlerinizi çekerken götürmeyeceğiniz silahlarınızı, mühimmatınızı ve diğer teknik araç ve gereçlerinizi Türkiye’ye bırakın" dedik mi?
Onu demedikse 1991’deki ilk Körfez Harekátı ardından olduğu gibi boşa basmayıp o silahların ve mühimmatın PKK’nın eline geçmesini engelleyecek bir güvence talep ettik mi?