TÜRKİYE’de inandığını söyleyerek ve yazarak gazetecilik yapmanın bedelini canıyla ödeyenler kervanına son olarak Agos Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Hrant Dink de katıldı.
Bir önceki şehidimiz 21 Ekim 1999 tarihinde öldürülen, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Ahmet Taner Kışlalı idi.
"Serbesti" isimli gazetenin Başyazarı Hasan Fehmi Bey’in 6 Nisan 1909 tarihinde öldürülmesinden beri geçen 98 sene içinde 61 gazeteciyi suikast sonucu kaybettiğimize göre her 1.5 yılda bir şehit vermişiz. Bu tablo gösteriyor ki, sadece yöneticilerimiz değil, toplumumuz da "ifade özgürlüğüne" karşı hoşgörülü olmayı bilmiyor.
Önceki cinayetlerin failleri gibi Hrant Dink’i öldürenler de, tetiği hangi inanç ve hangi gerekçeyle çekmiş olurlarsa olsunlar, asıl bu millete kötülük yapmış oldular. Çünkü öncelikle bu ulusun adına leke sürdüler.
Hrant Dink’in katli tam da Ermeni soykırımı iftirasının tazelenip tekrar gündeme sunulduğu bugünlere rastladı.
Bilindiği gibi yeni yasama yılına 4 Ocak günü başlayan ABD Kongresi’nin özellikle Demokrat üyeleri, "Türkler 1915’te Ermenilere karşı soykırım uygulamıştır" anlamına gelen bir yasa önerisini Kongre’den geçirmeye kararlı görünüyorlar. Hatta Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat çoğunluğun lideri Nancy Pelosi’ninbu öneriyi imzalayacak ilk isim olacağı (belki de bu yazıyı okuduğunuz dakikalarda öneri verilmiş olur) bildiriliyor.
Hrant Dink’in alçakça katline herkes gibi ABD Kongre üyelerinin de tepki göstereceklerini ve onun da ivmesiyle söz konusu öneriyi kabul edeceklerini tahmin etmek artık beklenen bir şey oldu.
Onu, bugüne kadar Türkiye’yi üzmemeye dikkat etmiş öteki ülkelerin ve bu arada İngiltere’nin izlemesi artık kimse için sürpriz olmasın.
"Onlar istediği kadar kabul etsin, biz kabul etmedikçe hiçbir sonuç çıkmaz" diyemezsiniz. Çünkü bugüne kadar, "1915 olayları soykırımdır" diyen ülkelerin sayısı 17-18 idi. Büyük devletler de o kervana katılınca sayı hızla büyür. Hatta Birleşmiş Milletler’deki (BM) devletlerin çoğunluğunu oluşturacak noktaya ulaşabilir. İşte o zaman uluslararası camia, BM eliyle Türkiye’ye yaptırım kararı alabilir. Bu "ya soykırımı kabul edip şu bedeli ödeyeceksin, yahut bu yaptırımlara katlanacaksın" türü bir şey olur. Kısaca Yahudilere karşı soykırım uygulayan Almanlarla aynı kefeye konuluruz.
Bu dediklerimiz Dink olayının Türkiye ile ilgili boyutu. Ama bugünün meselesi,-görüşlerine katılmadığımız- bir gazetecinin, inandıklarını yazdığı için katledilmiş olmasıdır.
Dink, sözünü sakınmayan yani inandıklarını olduğu gibi yazan, yürekli ve -bildiğimiz kadarıyla- dürüst, özellikle uygar bir gazeteciydi. Tartışılan 1915 olaylarının "soykırım" olduğunu savunuyordu ama Fransız Milli Meclisi geride kalan yıl "Ermenilere karşı soykırım uygulanmamıştır diyenlerin 5.5 yıla kadar hapis ve 49 bin Euro para cezasına çarptırılacağını" hükme bağlayan öneriyi kabul ettiği zaman ilk karşı çıkan da o idi. Çünkü bu yasanın "ifade özgürlüğünü engellediğini" savunuyordu.
Hrant Dink’in katili (veya katilleri) yakalanıp cezalarını çekmedikçe, hepimiz bu şen’i cinayetin suçlusu gibi ezileceğimizi bilelim.