BÜLENT Ecevit’in aramızdan ayrılması nedeniyle program yapan bir televizyon kanalı dün bize "Ecevit’i nasıl değerlendiriyorsunuz?" türü bir soru yöneltti.
"Ecevit’in hangi yönünü soruyorsunuz? Önce onu belirleyelim de sonra yanıt vermeye çalışayım" demek zorunda kaldık.
Evet... Hangi yönünü anlatalım?
Kişiliğini mi?
Çok zarif, son derece mütevazı, çok dikkatli, titiz, fevkalade dürüst tabiatlı, "karınca ezmez" denecek kadar yufka yürekli, ama Cumhuriyet tarihimizin yabancı bir ülkeye karşı savaş nitelikli yegáne harekátının kararını alacak kadar aslan yürekli Bülent Ecevit’ten mi söz edelim?
Bülent Ecevit bir sevgi ve şefkat okyanusuydu. Orada yer almayacak kimse veya hiçbir yaratık olamazdı.
Başkalarına saygılıydı; çünkü öncelikle kendi kişiliğine saygılıydı.
Herkese karşı iyi niyetliydi. Ama iyi niyetinin kötüye kullanılmasını cezasız bırakmazdı.
Ecevit "görev" söz konusu olunca son derece ciddi ve sorumlu idi. Özellikle iyi niyetten yoksun olan kusuru affetmezdi.
Çok boyutlu bir kişiliği vardı:
Gençlik yıllarında dünyadaki fikir, edebiyat, san’at hareketleri ve akımlarıyla ilgileniyordu. San’at eleştirileri yazıyordu. Ama şiir onun kendisini en yakın hissettiği san’at dalıydı.
Siyaset öncesinde çok etkili bir sütun yazarıydı. Türkçe’yikullanmaktaki ustalığı övgü alırdı. Bugün kullandığımız kelimelerin çoğunu, örneğin "olanak" kelimesini, "ivedi"yi, "seçenek"i, "eşgüdüm"ü ve daha nicelerini bize o verdi.
Siyasete girdikten sonra kendisini ülke sorunlarına adadı. Şiiri ve öteki san’at faaliyetlerini ikinci plana itti.
Geri plana ittiklerinin yerini bir yandan sorunlara somut çözüm üretme çabaları, öte yandan da dış politika konuları doldurdu. "Kıt’a sahanlığı" ve "karasuları sınırı" gibi konularda Yunanistan’ın yayılmacı emellerini engelleyen onun politikalarıydı.
Bülent Ecevit, İsmet İnönü’nün ebediyete uğurlanması ardından verdiği bir demeçte, "Herkes İnönü’den kendi yeteneği kadar ders almıştır" mealinde bir cümle kullanmıştı. Maksadı öyle sanıyoruz ki, İsmet İnönü’nün en iyi öğrencilerinden birinin kendisi olduğunu ima etmekti.
Gerçekten Atatürk devrimlerini her koşulda savunmayı, demokrasiyi, hukuk devletini geliştirip yerleştirmeyi, devlete sahip çıkmayı ve tüm kurumlarını işletmeyi, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü en önemli değer olarak savunmayı, ülkenin saygınlığını korumayı, devletin bir kuruşunun boşa harcanmasına izin vermemeyi, hırsızlığın her türüyle mücadele etmeyi öyle sanıyoruz ki İsmet İnönü’den devralmıştı.
İnönü’den devraldıklarına "sosyal demokrasi" boyutunu o ilave etti. Nitekim İnönü’nün 1965’te ortaya attığı "CHP ortanın solunda bir partidir" sloganından önce o Çalışma Bakanı sıfatıyla emeğin en güçlü savunucusu olmuş, "iş" dünyamızı düzenleyen yasaları çıkarmıştı.
Ecevit kişiliğiyle, tutumuyla, politikalarıyla bir ekoldü. Dileriz akademisyenlerimiz bunu görür, politikacılarımız bundan ders alır.