Anayasa Mahkemesi’nin, AKP hakkında verdiği "Kapatılmasın, ama laikliğe aykırı eylemlerin odak noktası haline geldiği kesinleştiği için, Hazine’den aldığı 2008 yılı yardımının yarısını devlete iade etsin" yolundaki kararın gerekçesi açıklanınca aklımıza AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın bu kararla ilgili ilk sözleri geldi:
Başbakan Tayyip Erdoğan kararın kamuoyuna duyurulduğu 30 Temmuz 2008 akşamı partisinin kapatılmamasından duyduğu sevinci, "Bu kararla sadece AK Parti değil, Türkiye de büyük bir haksızlıktan kurtulmuştur. (...) Millet iradesi, yine millet adına yetki kullanan yargı kurumuyla karşı karşıya getirilmemiştir. İnanıyorum ki demokrasimiz ve hukuk sistemimiz bu sınavdan birlikte güçlenerek çıkma fırsatını yakalamıştır" diyerek ifade etmemiş miydi? Daha sonra:
"Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz için ’Durmak yok, yola devam ediyoruz’ diyoruz. Bu yol Atatürk’ün işaret ettiği çağdaşlaşma yoludur. Bu yol milletimize hizmet yoludur. (...) Yayınlandığı zaman, yetkili kurullarımızda, gerekçeli kararı en iyi şekilde değerlendireceğiz. Doğru olan neyse onu yapmaya devam edeceğiz. (...)" dememiş miydi?
Şimdi bakıyoruz aynı Tayyip Erdoğan tam tersi anlama gelen sözler söylüyor. Sanki "Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın üstündedir" diyen varmış gibi, "Üstünde değil" diyor. Mahkemeyle kavga ediyor.
Özellikle gerekçeli kararı "yetkili kurullarda en iyi şekilde değerlendirme" ve "doğru olan neyse onu yapmaya devam etme (yanlışta ısrar etmeme)" yolundaki sözünü unutmuş gibi davranıyor.
Yargının hükmü "Adalet ve Kalkınma Partisi laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiştir" demek olduğuna göre, bundan böyle "AKP’nin politikalarında ve eylemlerinde laikliğe aykırı bir husus bulunmamasına dikkat edileceğini" düşünürsünüz değil mi?
Onun da ilk koşulu beyanları, politikaları ve uygulamalarıyla "partiyi laikliğe aykırı eylemlerin odağı" haline getirenleri görevden uzaklaştırmaktır.
Zaten demokrasilerde yetki ve sorumluluk mevkileri bu tür ihtiyaçlar nedeniyle el değiştirir. Onun da ilk adımı, kabineyi bu açıdan gözden geçirmek ve yeni ihtiyaçları karşılayacak isimleri göreve getirmektir.
Bakalım Tayyip Erdoğan bu yönde bir adım atacak mı?
Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin gerekçelikararında-kendisinden ayrı olarak- adı en fazla geçen Milli (dini) Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’i kabine içinde tutacak mı? Özellikle eğitim dünyamızı, bu "anti-laik" anlayış sahibi kişinin elinde bırakacak mı?
Bunca yıldır izlediğimiz Tayyip Erdoğan’ı artık "biliyor"sak, evet tutacaktır.
Gerçi yukarıda özetini aktardığımız konuşma tam aksi yönde hareket edeceği izlenimini veriyor. Ama o konuşmanın "yazılı" olduğunu unutmayın.
Yazılı konuşmalara inanırsanız Tayyip Erdoğan’ın 22 Temmuz 2007 seçimleri akşamı yaptığı "kardeşlik, hoşgörü, herkese eşit davranmak, herkesi kucaklamak" türü lafların dolu olduğukonuşmanın neden tam tersini yaptığını açıklayamazsınız. O nedenle Tayyip Erdoğan’ın asıl irticalen yaptığı konuşmalara kulak veriniz. O da her şeyin böyle devam edeceğini söylüyor.