Muhabbetin sırası mı?

BİZ işte böyle ilginç bir ülkeyiz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin başını çektiği tüm çalışan kesim ve işveren kesimi temsilcileri telaşta...

Büyük sermayeli iş dünyamızın temsilcisi TÜSİAD telaşta... Anayasa Mahkemesi Başkanı telaşta... Çeşitli yazarlar çizerler telaşta...

Hemen hepsi "Türkiye bu gerilimi kaldıramaz. Gerilimin tarafları (özellikle iktidarla muhalefet) arasında diyalog kurulsun, uzlaşı ortamı yaratılsın" diye çırpınıyorlar.

Örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç gazetecilerle sohbet ederken:

"Son zamanlarda Türkiye’de barıştan hızla uzaklaşma gibi bir sürecin yaşandığını görüyoruz" diyor, iktidar ve muhalefete "Toplumu germeyin, tansiyonu yükseltmeyin, sorumluluklarınızı tekrar gözden geçirin" mesajı veriyor.

Tam o tarihe denk düşen bir gelişme yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhalefet liderlerini Çankaya’ya davet edip kendileriyle görüşme yapacağı bildiriliyor.

Hatta "Cumhurbaşkanının siyasi gerilimi azaltmak için inisiyatif kullanmaya karar verdiğine" ilişkin haberler üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, düşüncelerini soran gazetecilere "bundan memnuniyet duyduğunu" ifade ediyor.

Lakin Cumhurbaşkanı ile ilk görüşmeyi yapan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal gazetecilere, -Cumhurbaşkanı’ndan söz ederken "o" demesi nedeniyle yadırgadığımız bir üslupla- şunları söylüyor:

"- Kamuoyunda son günlerde büyük ilgi çeken, işte gerilim azaltma yöntemleri, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru, Anayasa değişikliği ya da hazırlanan yeni anayasa değişikliği hiçbir şekilde gündeme gelmedi. Hiçbirini konuşmadık. Ne o bunları söyledi ne de ben açtım. Tamamen kuzey Irak askeri harekátı, hazırlanması, siyasi altyapısı, icrası, sonrası yani askeri harekát etrafında bilgi verdi.

- Bu kadarla mı sınırlı kaldı?

- Sonra Talabani’nin Türkiye ziyareti hakkında bilgi verdi. Kuzey Irak ile ilgili, Irak ile ilgili bakış açısını anlattı. Cheney’nin Türkiye gelişi ve o ziyarette ortaya çıkan noktalar. Bunları aktardı. Ben o konularda kendi görüşlerimi, değerlendirmelerimi kamuoyunca da bilinen değerlendirmelerimi daha da detaylı olarak yansıttım."

Acaba yukarıda tek tek saydığımız kuruluşlar ile "Bu yükü Türkiye taşıyamaz" diye düşünen ve yazanlar mı gereksiz vehimlerle hem kendi günlerini hem de kamuoyunun umudunu karartıyorlar?

Ya da onlar doğruyu görüyor... Türkiye’nin bir an önce uygar bir demokrasinin diyaloğa dayanan düzeyli işleyişine kavuşması gerektiği çok açık bir ihtiyaç iken, Çankaya’daki Cumhurbaşkanı dahil hiçbir yetkili, kendine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmiyor, demek mi gerekiyor.

Dikkat ederseniz, konunun "esasına" yani bu gerilimin nereden çıktığına ve nasıl giderilebileceğine ilişkin bir şey söylemiyoruz. Onunla ilgili yazı başka... Sadece içinde bulunduğumuz garip duruma işaret etmekle yetiniyoruz. Haksız mıyız?
Yazarın Tüm Yazıları