Paylaş
Ona Barzani’nin başında olduğu gibi bir “federe” devlet verseler kabul etmezmiş. O artık klasik şablonlarla meşgul değilmiş, daha çok Avrupa modeli (!?) üzerinde duruyormuş. Ama onun modeli “Avrupa modeli”nden daha “gelişkin” imiş. Çünkü “Avrupa modeli tam demokratik değil”miş.
Sonra modelinin içeriğini söylüyor:
“Devlet, Kürtlerin demokratik ulus olma hakkını kabul edecek”miş.
“Devlet isterse her yere bayrağını dikecek, istediği yere hizmet götürecek”miş. Hatta “her yerde Türkçe öğretecek”miş.
“Kürtler kendi sporunu, kendi eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini yapabilirse kendisi yapacak”mış.
“Türkler de Kürtler de kendi dillerini, kültürlerini, tarzlarını ortaya koyacaklar, hangisi daha çok istenirse o alınacak, o ilgi görecek”miş.
“Toplum kendi demokratik işleyişini, öz yönetimini, eğitimini, hatta öz savunmasını yapılandıracak”mış. “Devlet buna engel olmayacak”mış.
“Devletin de jandarması olacaksa, demokratik olacak”mış. “Bu hakka (herhalde öz savunma amacıyla kurulacak silahlı örgütün varlığına demek istiyor) saygılı olacak”mış.
Kendisi bir de altını çizerek “Fethullah Hoca’yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. (...) Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir” demiş.
Bu son mesajın nasıl algılandığını herhalde Fethullah Hoca’nın kendisinden veya sözcülerinden yakında öğreniriz. O nedenle mesajın bu kısmını ele almayı erteliyoruz.
Gelelim söylediklerine:
Şu lütufkârlığına bakar mısınız? Devletin istediği yerde Türkçe öğretmesine itiraz etmiyor. Hizmet götürmesine de karşı çıkmıyor. Hatta Türk bayrağının dalgalanmasına da katlanıyor.
Megalomanyaklığın bundan daha açık bir ifadesi olabilir mi?
Avrupa modelini kendisininkine yakın buluyormuş ama onunla ne demek istediği belli değil. Zaten Türkçesi yetersiz olduğu için maksadını anlatamamış olabilir. Ama dediklerinden “Kürt ulusu” diye bir “bütün” kabul edilmedikçe bu kavga devam eder mesajını vermek istediği anlaşılıyor.
İyi de... Bu zatın dediği gibi, toplumun kendisini “Kürt ulusu” olarak niteleyen bir bölümü “öz savunma” gerekçesiyle silahlı kuvvet kurarsa, orada “kendi meclisi” olursa, “eğitimi, öteki kurumlarını, dini örgütlenmesini (!?) hatta sporunu” kendisi üstlenip yönetirse, buna karşılık Türk bayrağının orada burada dalgalanmasına göz yummaya razı olursa...
Geriye ne kalmış oluyor?
Gerçi o söylememiş ama dağdakilerin başında bulunan Murat Karayılan da Le Monde gazetesi muhabirine “PKK’lıların affedilmelerinin” değil, “iki tarafın birbirini affetmesinin” söz konusu olabileceğini ifade etmiş.
Sanki bunca yıl sayısız suç işlemiş bir çetenin başı değil de Türkiye ile eşit düzeydeki bir meşru gücün sözcüsü imiş gibi konuşuyor.
Daha sürecin başında böyle konuşurlarsa sonu nereye varır?
Paylaş