BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın dün partisinin Meclis Grubu’ndaki konuşmasının üslubuna, tonuna, şiddetine bakarsanız Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Meclis çoğunluğu, “mayın temizleme” yasa tasarısını kabul eder. “Kabul eder” dedik ama sonuç öyle mi oldu, başka mı, bu satırlar yazılırken belli değildi.
Çünkü Suriye sınırındaki mayınları temizleme işini çok muhtemelen bir yabancı şirkete verme ve bunun karşılığında o araziyi 44 yıl süreyle istediği gibi kullanma hakkını bırakma amaçlı tasarı üzerinde iktidarla muhalefet uzlaşamamıştı. Sebep de muhalefetin "temizleme işini bunu yapacak firmaya ihale edin ama ülkenin en hassas bölgesindeki o araziyi yabancılara bırakmayın" tezini iktidar partisinin -daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın- kabul etmemesiydi.
Nitekim Başbakan Erdoğan’ın Meclis grubunda kendi partisine mensup milletvekillerinden görüşmelere katılmayanlara kızgınlık ifade ettiği bildiriliyor.
Topu topu (yürürlük maddeleri hariç) 4 maddelik bir tasarının bu kadar dirençle karşılanması karşısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "tutumumuzda bir yanlışlık olmalı ki 339 milletvekilimize rağmen bu tasarıyı yasalaştıramadık" demesi beklenirken tutumunda ısrar etmesi doğrusu çok dikkat çekmektedir.
Öyle ya... Şimdi tasarıyla getirilen "mayını temizleyene o araziyi kullanma hakkı verme"yi öngören bir ihale daha önce yapılmış ama Danıştay bu konuda "yürütmeyi durdurma" kararı vermişti.
Demek ki "hukuk" bunda yanlış var diyor. O halde hukuka karşı neden direniyorsun?
Keza sadece muhalefet değil, kendi milletvekillerin de "Bu yapılan yanlış" diyor. Buna rağmen niçin "Yabancılar o toprağı 44 yıl istediği gibi kullansın, bizce sakınca yok" diyorsun?
Son günlerde yeni bir parti kuran eski AKP hükümeti Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in basına yansıyan bir sözü oldu. "Normal usullerle yapılacak bir iş -örneğin bir ihale- için yasa çıkartılıyorsa, onun altında mutlaka bir çapanoğlu aranmalı" anlamınaydı o söz. Bu da insanın kuşkusunu artırıyor.
Kaldı ki Başbakan’ın tasarıyı savunurken söyledikleri içinde ikna edici hiçbir unsur bulunmuyor.
Konunun bir de pek üzerinde durulmayan başka tarafı var:
Diyelim ki tasarı kabul edildi ve yürürlüğe girdi. Sonunda bir yabancı firma "44 yıl süreyle o araziyi kullanma" düşüncesiyle ihaleyi aldı. Hatta mayınları da temizleyip, "Araziyi bana bırakın" dedi.
Orası bir başka devletle sınır bölgemiz... Sınır bölgesi dünyanın her yerinde -elbet Türkiye’de de- en az İkinci Derece Askeri Yasak Bölge statüsündedir. O nedenle yabancılar o bölgeye giremediği gibi, sivil Türk vatandaşları da ancak askeri makamlardan izin alırsa girebilir.
Söyler misiniz o bölgeyi kullanmaya kalkacak yabancı firma nasıl kullanacak?
Not: "Mayınların temizlenmesi" ile ilgili 31 Mayıs tarihli yazımızda adından söz ettiğimiz "uzman"ın, mayınlı arazinin "vaat edilmiş topraklar"a dahil olduğu yolundaki görüşüne okuyucumuz Moshe Farsi, "O bilgi yanlış" diyerek itiraz etti. Konuyu uzmanların tartışmasına bırakıyoruz. O.E.