SEÇMEN kütükleri tartışması sönmüş gibiydi. Oysa bitmemiş. Referans Gazetesi’nde dün bir mülakat yayınlandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanvekili Ömer Toprak, kurumunun uygulamalarını savunurken "Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi" denen uygulamayla oluşan "Seçmen Kütükleri"yle ilgili kuşkuları diriltiverdi.
Aslında Toprak’ın yanlışı yok.
Biraz daha açalım:
Ömer Toprak, gazetecilerin "Seçmen kütüğündeki sayıda 6 milyonluk artışa" ilişkin sorularını şöyle yanıtlamış:
"Herkesi, ulusal veri tabanı dediğimiz ve elektronik ortamda, bütün adresleri aynen TC kimlik (numarası) gibi bir numarayla kontrol ettiğimiz bir sistem kurduk. (...) (Bunu) 2008’in başında İçişleri Bakanlığı’na devrettik. (...) Sistem bizden çıktı zaten. (...) Ben devrettim. Daha sonra ne oldu bitti, ben bilmiyorum. Ben bitirdim, devrettim gitti. Benim işim yok."
İstatistik kurumunun başındaki kişi ne yapmak durumunda ise, Ömer Toprak onu yapmış. Gerçeği ortaya koymak için ne söylemesi gerekiyorsa o da onu söylemiş.
Yani ne TÜİK’e denecek bir şey var, ne de başındakine...
Ama başkalarına denecek şey var:
Önce dostumuz Tarhan Erdem,Radikal Gazetesi’ndeki sütununda değindi. Ardından biz birkaç yazı yazdık. Derken sadece bir seçim döneminde seçmen sayısının -normal olarak 3-3.5 milyonluk artış beklenirken- 6 milyon artması, gerçeği mi yoksa bir yanlışı mı yansıtmaktadır sorusu kamuoyunda yaygın şekilde tartışılmaya başlandı.
En önemlisi de Anayasa’nın 79’uncu maddesine göre, "Seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma (...) görevi Yüksek Seçim Kurulu’na" ait olduğuna ve "Seçmen kütüklerini düzenleme ve güncelleme" sorumluluğu da Yüksek Seçim Kurulu bünyesindeki Seçmen Kütükleri Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğuna bırakıldığına göre, ortada Anayasa’ya aykırı bir durum var mı yok mu sorusuna yanıt verilmesi gerekiyordu.
Eğer "aykırılık" varsa, yeni seçmen kütüklerinin hukuki dayanağı kalmadığı savunulabilirdi.
DSP Milletvekili Tayfun İçli adına vekilleri Av. İzzet Alp ve Av. Ceren İçli bu konuyu değişik bir yaklaşımla yargıya götürdüler. Yüksek Seçim Kurulu’nun, tartışılan kütüklerin muteber sayılmasını sağlayan genelgesinin iptalini istediler. Özetle, "Yüksek Seçim Kurulu’nun bu genelgesi Anayasa’nın 79’uncu maddesindeki görev sınırı dışındadır. İdari bir tasarruftur. Kararı kesin değildir. İptali mümkündür" dediler ama Danıştay "yürütmenin durdurulması" yolundaki isteklerini reddetti.
Peki böylece "seçmen kütükleri" üzerindeki tartışma bitti mi?
Hayır... Çünkü Danıştay’ınnihai kararı henüz verilmedi. Yani kütüklerin hukuki sağlığı netleşmiş değil. Kaldı ki "uygulamanın Anayasa’ya aykırı olup olmadığı" hálá yargıda tartışılmadı.
İşin ilginci, bu uygulama bir CHP milletvekilinin önerisinin yasalaşması yüzünden yapıldı. O nedenle CHP’liler olayın üstüne gidemiyorlar.
İkincisi, herkes biliyor ki seçmen kütüğünü yürütmenin, örneğin İçişleri Bakanlığı bürokrasisinin insafına bırakmak, kuzuyu kurda teslim etmektir. Korkunun nedeni de budur.