AHMET Türk belli ki önceden planlamıştı. Tuttu "Uluslararası Anadili Günü"ne denk getirerek partisinin Meclis Grubu’ndaki konuşmasının son kısmını "Kürtçe" yaptı.
TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın dünkü gazetelerde yayınlanan sözlerinden anlıyoruz ki, bu nedenle Başkanlık Divanı’nınyapacağı bir şey yoktur.
Ahmet Türk’ün suret-i haktan görünerek yapmak istediğinin ne olduğunu hepimiz görüyoruz. "Kürtçe"yi gündeme getirmek ve mümkünse "Kürtçe eğitim" şeklindeki taleplerini kabul ettirmek.
Biz, "herkesin istediği dille kendisini ifade etme hakkı"nı önemseriz. "İletişim"in önüne engel konulmasına karşı çıkarız. Çünkü iletişimin tüm özgürlüklerin anası olduğuna inanırız.
Bu açıdan bakınca Ahmet Türk’ün Genel Başkanı olduğu Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Meclis çatısı altındaki bir toplantısında kendisini Kürtçe ile ifade etmesine karşı çıkmanın anlamı olmaz.
Keza TBMM Başkanı Toptan’ın, "yapacak bir şey yok" anlamındaki demeci de yerindedir.
Ancak olay pek o kadar basit değil:
Ahmet Türk’ün yaptığı "kendini ifade etmek" değil, siyasi amaçlı bir gösteri yapmaktır.
Siyasi amaçlı gösterinin -yasalara aykırılık içermedikçe- elbet hukuken itiraz edilecek bir tarafı yok.
Nitekim buradaki durum da öyle...
Kaldı ki Anayasa’nın 83’üncü maddesi, "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine Meclis’çe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar" diyor.
Yani Anayasa, "ifade özgürlüğü"nü garanti altına alan "sorumsuzluk" kavramını TBMM Meclis Grubu çalışmalarını da kapsayacak şekilde almış.
Nitekim Leyla Zana’nın 1991’de Meclis kürsüsünde yemin ederken Kürtçe birkaç cümle söylemesiyle, Ahmet Türk’ün TBMM’deki DTP Grubu’nda Kürtçe konuşması hukuk yönünden farksızdır.
Demek ki Ahmet Türk’ün parti Meclis Grubu’ndakikonuşması nedeniyle "yasal" yönden yahut daha geniş ifadeyle "hukuk" açısından yapılabilecek hiçbir şey yok.
Meclis İçtüzüğü’ndede, ne "Meclis’te yapılan konuşmaların dili Türkçedir" anlamında ne de başka dildeki konuşmayı yasak sayan bir hüküm var. O açıdan bakınca da Türk’e "Yaptığın yakıştı mı?"dan başka bir şey diyemezsiniz.
Diyemezsiniz ama Ahmet Türk’ün bu konuşmayı "kendini daha iyi ifade edebilmek için başvurduğu son çare" imiş gibi görmek veya göstermek mümkün değildir.
Nitekim Türk’ün partisinin Genel Başkan Yardımcısı Kamuran Yüksek, "Kürtler de anadillerinde eğitim görmeli" sloganıyla bir kampanya başlattıklarını 10 Eylül 2008 tarihinde ilan etmiş ve "Milletvekillerinin Meclis konuşmalarını Kürtçe yapıp yapamayacağını tartıştıklarını" söylemişti.
Türk’ün ve DTP’lilerin "30 yıldır binlerce cana mal olan PKK’yı terör örgütü ilan etmedikçe" yaptıkları en meşru eylemlerin bile zerre kadar inandırıcılığı olmadığını bilmeleri şarttır.