Paylaş
Emin Kuz’a hak ettiği cevabı anında gönderdik ama Cumhurbaşkanlığı makamına ve “cevap hakkı” kavramına saygımız nedeniyle, söz konusu açıklamayı size AYNEN aktarmaya karar verdik. Şöyle deniyor:
“Yazınızda Sayın Cumhurbaşkanımızın Atatürk inkılaplarına ve laiklik ilkesine bağlılığı ve tarafsızlığı konusunda ithamda bulunularak ‘devletin resmi istihbarat örgütlerinden’ gelen bilgiler üzerine (Ahmet Necdet Sezer tarafından O.E.) geri gönderilen tayin kararnamelerinin (Gül tarafından O.E.) hızla onaylandığı; YÖK üyeliklerine ve rektörlüklere yapılan tayinlerde de ‘laik Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri ile sorunu olan öğretim üyelerinin’ seçildiği iddia edilmektedir. Bu haksız iddiaların hiçbir dayanağı bulunmamaktadır.
Daha önce de defalarca açıklandığı üzere, Devletin resmi istihbarat örgütleri tarafından laik Cumhuriyete karşı eylemleri tespit edilen veya Atatürk ilkeleri ile sorunu olduğu belirtilen tek bir kişinin bile müşterek kararname ile veya doğrudan Cumhurbaşkanınca atanması yapılmamıştır. Aksi yöndeki bütün iddialar asılsızdır.
Önceki yıllarda Cumhurbaşkanlığınca geri gönderilen kararnamelerin iade gerekçeleri arasında, çoğu isimsiz ve imzasız ihbar dilekçeleri ile dönemin Cumhurbaşkanına sunulan subjektif değerlendirmeler yer almaktadır. Ancak bu gerekçelerle kararnamelerin geri gönderilmesi hukuki dayanaktan yoksun olduğundan, iade gerekçesi olarak genellikle ilgilinin atanmasının uygun bulunmadığının belirtilmesiyle yetinilmiştir. O dönemin uygulamalarında Dışişleri Bakanlığımızın bütün müsteşar yardımcılarının atama kararnamelerinin hiçbir gerekçe gösterilmeden geri gönderilmesi örneği de hâlâ hafızalardadır. Yazıda özel olarak bahsedilen DDK (Devlet Denetleme Kurulu, O.E.) Başkanı ile Valinin kararnamelerinin iadesi de aynı şekilde gerçekleşmiştir.
Bu itibarla, söz konusu ithamlar, Cumhurbaşkanlığı Makamına karşı haksızlık olduğu gibi, müşterek kararnameleri Sayın Cumhurbaşkanımızca imzalanan kamu görevlilerine karşı da, Sayın Cumhurbaşkanımızca atanan YÖK üyelerine ve rektörlere karşı da haksızlıktır.
Diğer taraftan, rektör seçimlerinde bir imza kampanyasına katılan profesörlerin seçilmesine özen gösterildiği yönündeki iddia da gerçekle bağdaşmamaktadır. Esasen, söz konusu imzaların bir tür fişlemeye dönüştürüldüğü, eğitim ve öğrenim hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını savunan farklı görüşlere sahip bilim adamlarının sadece belli bir görüşe mensupmuş gibi gösterilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Avrupa Birliği’ne tam üyeliğe hazırlanan ülkemizde böyle çağdışı bir fişleme anlayışıyla değerlendirme yapılması üzüntüyle karşılanmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, düşünce ve ifade özgürlüğünün hassasiyetle korunmasını savunmakta ve kendisine yöneltilen eleştirileri anlayışla karşılamaktadır. Ancak bu gerçek, Devletin başı olan ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanına karşı haksız ithamlarda bulunulmasına imkân vermemelidir.”
Yarını bekleyin. Gerçek yukarıdaki gibi miymiş, siz karar verirsiniz.
Paylaş