SAYGIN ve çok deneyimli bir gazeteci dostumuz telefon etti. "Televizyonlar benim de ’gözaltına alınması beklenenler’ arasında olduğumu alt yazılarında bildiriyormuş. Ben sadece yazan bir insanım. Nasıl şey bu?" dedi ve "Haber doğru çıkarsa diye, eşime senin telefonunu verebilir miyim?" diye sordu.
Her ikisine de "Yok canım. Daha da neler?" türü yanıtlar verdik. Teskin etmeye çalıştık.
Bitmedi. Bir de gazeteci Sabahattin Önkibar’ın mesajı geldi. Meslektaşı Memduh Bayraktaroğlu ile yaptığı telefon konuşmasında Bayraktaroğlu’nun Veli Küçük ve Hüsnü Özyeğin’den söz etmesine hiç tepki vermemiş. Bunu söylüyor. "Durum bu iken yazınızı okuyan farklı farklı yorumlar yapıyor. Yanlış algılamaları engellemek için lütfen açıklamamı yayınlamanızı rica ediyorum" diyor.
Oysa yazıda bu mesajın da gösterdiği tedirginlik hariç, "yanlış algılanacak" bir şey yoktu.
Ama AKP Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu’nun, aralarında CHP ve MHP milletvekillerinin de bulunduğu 70 kişiyle, Meclis Başkanlığı’na başvurup ofislerine CD ve disket de imha eden evrak kıyma makineleri alınmasını istediklerine ilişkin haber tüy dikti.
Gerçi Kaşıkoğlu ardı arkası gelmeyen "gözaltı" ve "tutuklama" kampanyasına atıfta bulunmamış. Onun yerine "Milletvekili olarak bazen gizli bilgilere, belgelere de ulaşıyoruz, bazen bunlar istemeden de bize gönderiliyor" demiş. Bu tür belgelerin sakıncalı kişilere ulaşmasını engellemek amacıyla istekte bulunduklarını söylemiş ama aklı olan herkes neyin ne için istendiğini anlar.
Düşünün, "dokunulmazlığı" olan milletvekilleri bile "Başımıza bir şey gelmesin" diye korkuyor.
Haksız da değiller. Öyle ya... Bu kaçıncı dalga?
Bir operasyon ötekini doğuruyor. O soruşturma tamamlanmadan sıra bir sonrakine geliyor.
Ve en kötüsü, "Bu operasyonların bitmeyeceği, bu terör havasının sürüp gideceği" korkusu toplumun en sade bireyleri arasında da yerleşiyor.
Tıpkı Minnesota Senatörü Joseph McCarthy’nin 1952-53 yıllarında Amerikan kamuoyunda yarattığı "Komünist suçlamasıyla tutuklanabilirim" korkusu gibi.
Oysa ötede, Cumhurbaşkanı Gül’ün verdiği yemekte buluşan "yasama, yürütme ve yargı" erkleri temsilcilerinin "hukukun üstünlüğüne saygı" konusunda görüş birliği içinde oldukları ilan ediliyor.
Hukukun üstünlüğü "korku ve tedirginlik" üstüne inşa edilebilir mi?
Nitekim son operasyon nedeniyle soruları yanıtlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Turan Çolakkadı’nın, "Değişik illerde 30’un üzerinde yerde arama yapılıyor. Bulunan belge ve delillere göre yeni gözaltılar olabilecektir. O nedenle şu anda sayı veremem" dediği bildiriliyor.
Soruşturma devam ederse elbet yeni gözaltılar olabilir. Buna itiraz edecek değiliz. Ama insaf edin, bunun bir sonu yok mudur?