HER dış ilişkimize ve dış soruna, "Bunun neresine bir kırmızı çizeyim" diyerek yaklaşan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, anlaşıldığına göre son kırmızı çizginin altında ezilmeye başladı:
Avrupa Birliği (AB), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) uyguladığı izolasyonları kaldırmadıkça limanlarımızı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gemilerine ve uçaklarına açmayacaktık, değil mi?
"Türkiye kendine düşeni yaptı. Şimdi sıra Avrupa Birliği’nde... Önce onlar sözlerini tutsunlar sonra limanları açarız" diyen biz değil miydik?
Dünkü haberler ortaya koydu ki... Bizim dirayetli hükümetimiz AB dönem Başkanı Finlandiya aracılığıyla yeni bir öneri ortaya atmış:
AB eğer, KKTC’deki Ercan Havaalanı’nın uluslararası hava trafiğine; Magosa Limanı’nın da doğrudan ticarete (KKTC malları Türkiye gibi bir ülkeye uğramadan başka ülkeye gönderilemiyor) açılmasını sağlarsa, Türkiye de bir havaalanını (belki Antalya’yı) ve deniz limanını (muhtemelen Mersin’i) Rum uçaklarıyla gemilerine açabilecekmiş.
Bitmedi... "Açarız ama bir sene zarfında Kıbrıs sorunu çözülmezse, bunları tekrar kapatabiliriz" demişiz.
Lakin Rumlar, daha önerinin birinci satırını okuyunca "Ercan’ı uluslararası hava trafiğine açmak demek KKTC’yi dolaylı olarak tanımak demektir" demişler ve reddetmişler.
Yani bizim diplomatik atak -buna atak mı demek lazım yoksa olayların bu noktaya geleceğini göre göre "Bize bir şey olmaz abi!" kafasıyla gelip duvara çarpmak mı demek lazım, siz tayin edin- en azından bu aşamada yeni bir çıkmaza girmiş.
Merak ediyoruz:
Avrupa Birliği anlayış göstermez yani önce KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırmamakta direnirse bizim sadece "B" değil, "C", belki bir de "Ç" planımız yok muydu?
Başbakan Tayyip Erdoğan sadece bunu değil, "Kaybeden biz değil AB olur" dememiş miydi?
Ne oldu?
Ölçtük biçtik... "Biz kaybederiz" demek zorunda mı kaldık?
Eğer öyle ise, bu ülkenin dış politikasını yönetenleri "burnunun ucunu göremeyen bir kadro" olarak ilan etmek gerekmez mi?
Bu halimize bakmayıp bir de aleme "Medeniyyetler ittifakı" projeleri sunuyoruz.
"Aşın ne, başın ne" demezler mi adama?
Biz daha önce yazdıklarımıza dönelim:
AB ister 8 ister 18 konuyla ilgili müzakereleri askıya alsın... Hiç fark etmez...
AB’nin Türkiye’den "verdiği sözü tutmasını" isteyebilmesi için önce kendi verdiği sözü tuttuğunu ortaya koyması gerekir. O tarihe kadar Türkiye’nin yapacağı hiçbir şey yoktur.