DIŞİŞLERİ Bakanlığımız, Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Hollanda tarafından 17 Aralık’ta yapılacak ‘Zirve’ toplantısı için hazırlanan karar taslağına tepkilerimizi, 8 noktada toplamış. Buna ilişkin haberi okuyunca, ‘İnşallah bu 8 nokta, Kuzey Irak’taki ‘kırmızı çizgilerimiz’ vardı ya, ona dönüşmez’ demekten kendimizi alamadık.
Biliyorsunuz, onları kırmızı tebeşirle çizdiğimiz çok kısa zamanda ortaya çıktı.
Bu 8 nokta içinde elbet hepimizin içtenlikle desteklediği görüşler de var. Örneğin, ‘17 Aralık zirvesinde Türkiye’nin AB üyeliğini mutlak hedef alan müzakereler için karar verilmesini’ elbet istiyoruz. ‘Türkiye’nin ucu açık denen ve özel statüyle yetinmesini öngören karar istememesi’ de benimsediğimiz bir görüş. Keza ‘Türkiye’ye karşı ayrımcılık yapılmamasını istememiz’ de çok yerine...
Velakin dün Ankara’da bulunan Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles’in de dediği gibi, ‘hem Güney Kıbrıs’ı tanımayıp hem de Güney Kıbrıs Devleti adına karşımıza oturacak delegeyle nasıl müzakere yapabileceğimizi’ doğrusu biz de anlayamıyoruz.
Kaldı ki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili sözlerinden ‘17 Aralık’ta müzakere kararı verilsin, sonrasını düşünürüz’ (yani 18 Aralık’ta tanıyabiliriz) anlamı çıktığı halde Dışişleri Bakanı Gül ikide bir ‘Kıbrıs meselesi çözülmedikçe Güney Kıbrıs’ı tanımamız söz konusu değildir’ diyor.
Diyor da... Merak ediyoruz, Başbakan Erdoğan’ın dedikleri ile kendisininki arasında çelişki olduğunu görmüyor mu?
Tamam... Mümkünse tanımayalım... Ama J.Borrel Fontelles’in sorusunu nasıl yanıtlayabiliriz?
Bu noktaya yetkililerin dikkatini çekip ‘sonunda mahcup olacağımız politikalar’ yerine ‘Türkiye’nin çıkarlarını koruyan ama gerçeklerden de kopmayan’ politikalar üretmelerini istiyoruz.
Gerçeklerden kopmamaktan söz ederken bizim burada pek farkına varmadığımız başka gerçekleri de kastediyoruz.
Örneğin, dün Koç Üniversitesi’nde konuşan, Oxford Üniversitesi’nin Yunan asıllı öğretim üyelerinden Prof. Kalipso Nikolaidis, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinden söz ederken ‘Siz Türkiye’nin AB üyesi olması için Başkan Bush’un tavsiyelerde bulunmasının lehinize olduğunu düşünebilirsiniz. Oysa Bush’tan gelen her tavsiyenin geri teptiğini bilmelisiniz’ dedikten sonra, ‘O kadar ki bir kısım Fransızlar bu yüzden Türkiye’yi, ABD’nin Avrupa Birliği içine sokmaya çalıştığı Truva Atı gibi algılıyorlar’ diyerek sözlerine açıklık getirdi.
Prof. Nikolaidis 17 Aralık yaklaştıkça yoğunlaşan olumsuz beyanlara rağmen iyimser idi. Nitekim dış ilişkilere yakından bakınca şimdi Fransa’nın başını çektiği olumsuzlukların sürgit devam etmediği de bir gerçek. Aksi söz konusu olsaydı Helmut Schmidt ve Helmut Kohl’ün Türkiye aleyhtarlıklarının yerini bugün Gerhard Schröder’in Türkiye lehindeki yaklaşımı almazdı.
Hüküm vermekte acele etmeyelim. Amacı gözden kaçırmayalım, yeter.