DÜN sabahki gazeteleri görüp de şaşmayan okuyucu olabileceğini sanmıyoruz.
Çünkü bir yerde iki tabanca, 50 tabanca mermisi, 2 dinamit lokumu, 10 metre fitil bulununca, "Bir orduyu donatacak silah ve mühimmat ele geçirildi" diyecek kadar ölçüden mahrum olan basınımız yine coşmuştu.
İsterseniz göz atalım:
Sabah Gazetesi: "Dalan’ın müthiş cephaneliği."
Star Gazetesi: "Saygın şahsın, saygın vakfında saygın silahlar."
Yeni Şafak Gazetesi: "İstek’e bağlı cephanelik."
Taraf Gazetesi: "Askeri Bölgede Dalan Cephaneliği."
Takvim Gazetesi: "Dalan’ın cephaneliği bulundu."
Bugün Gazetesi: "Dalan’ın vakfında cephanelik çıktı."
Bunlar genellikle "Ergenekon isimli bir terör çetesi var" diyen -var mı yok mu onu adalet söyleyecek- gazeteler... Hepsinin okuyucuya verdiği ortak mesaj şu:
"Ergenekon soruşturması kapsamında aranan, ancak sağlık sorunları gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri’nde kalan Bedrettin Dalan’ın cephaneliği de ortaya çıkartıldı. Meğer Dalan, Ergenekon örgütünün cephanelerini başında bulunduğu vakfın arazisinde saklıyormuş."
Haberlere bakıyorsunuz, "Şu kaynaktan verilen bilgiye göre" diye bir kayıt yok. Yani "kamuoyunu yanıltan asıl kaynak" belli değil. Ya da muhabirlere "vahiy" nazil olmuş (inmiş).
Peki hikáye ne?
Polis bir ihbar üzerine Beykoz’a bağlı Poyrazköy sınırları içindeki Keçilideresi denen yerde arama yapmış. Sonunda 9’u dolu, 1’i boş 10 lav silahı, 10 el bombası, 250 gram C4 patlayıcı, 20 ses, 10 sis bombası, 800 adet G-3 piyade tüfeği mermisi bulunmuş.
Bunlar "önemsiz" mi?
Eğer bir sivilin evinde yahut bahçesinde lav silahı, el bombası, C4 patlayıcı gibi silah ve mühimmat bulunursa kimse "Bu önemli değil" diyemez. Ondan söz ederken "Bir ordu donatmak" türü saçmalıklar yapılmaz. Ama onun üstüne gidilir. Hesabı da sorulur.
Nitekim dün gelen haberlerden anlıyoruz ki bu silah, mermi vs. ile bağlantılı olduklarından şüphe duyulan 6 kişi gözaltına alınmış. Bunlardan 4’ü "muvazzaf subay", 2’si de "emekli subay" imiş.
Haberlerde "müthiş cephaneliğin" sahibi olarak suçlanan Bedrettin Dalan ise kendisini Amerika’da bulup "Nedir bu işin aslı?" diye soran gazetecilere özetle, "Orayı 19 sene önce satın aldık. Tapuda hálá bizim İstek Eğitim Vakfı adına tescilli görünüyor, ama 15 yıldır orayı Deniz Kuvvetleri’ne bağlı komando birliği askeri eğitim için kullanıyor. Oraya ne biz ne de bir sivil şahıs yetkili komutandan izin almadan giremez" yanıtı vermiş.
Görüldüğü gibi o araziye silah, mühimmat gömen varsa da o ne Bedrettin Dalan olabilir ne de onun başında bulunduğu vakıf bununla bağlantılı sayılabilir.
Şimdi soralım... Bu, kamuoyunu utanmazca yönlendirme değilse nedir? Olayla ilgili bilgiyi okuyucuya böyle tek taraflı aktarmanın ve bilgi kirliliği yaratmanın adını ne koyacağız?