TANIŞIKLIĞIMIZI esas alırsak, 54 yıllık bir hukukumuzdan söz etmek mümkün. Kendisi bizim sosyologlarımızın "piri" (ak sakallısı, üstadı) sıfatına sahip.
Biz ise ne sosyoloğuz ne de bu bilim dalına ilişkin konularda ahkám kesmemiz söz konusu...
Ama bu gerçekler Sayın Şerif Mardin’in dünkü gazetelerde yayınlanan "Kemalizm"le ilgili görüşlerini kabul etmeye bizi zorlayamaz. Tam tersine karşı çıkmak gereğini duyduğumuz konuları ifade etmek bizim de borcumuzdur:
Sayın Mardin çok saygın bir bilim adamıdır. İnsanlar o mertebeye gelince az laf ederler. Az konuşunca söz kıymetli olur. Her cümlede bir keramet aranır.
Şerif Mardin de, tam bir yıl önce ortaya attığı "mahalle baskısı" kavramı ve Eylül 2007’de söylediği "Bu gidişle Türkiye’nin Malezya’laşması mümkündür" anlamındaki sözleri nedeniyle yazılanları, söylenenleri okudukça eminiz içinden "Siz daha çook tartışırsınız" demiştir.
Ama yine de kendisini iyi anlatamadığını o da görmüş olmalı ki önceki gün yapılan bir panelde "Mahalle baskısı ile ne demek istediğini" açıklamak gereğini duydu.
Dünkü gazetelerde buna ilişkin sözleri vardı. Oradan anlıyoruz ki Mardin, Kemalizm’in öğretmenle el ele vererek inşa etmek istediği "okul, öğretmen, kitap ve öğrenciye dayalı toplum modelinin" yıllardır bu modele karşı çıkan ve kökünü Osmanlı’nın "cami, imam ve esnaf"tan alan "mahalle" modeli karşısında yenik düştüğü sonucuna varmış.
"Kemalizm kuru idi" diyor. "Kemalizm iyiyi, doğruyu, güzeli topluma veremedi" diyor. "Kemalizm sığ kaldı" diyor. "Kemalizm laikliği netleştiremedi" diyor. Ve son yıllarda pek moda olan bakışla, sanki 1923’te bu topraklar üzerinde demokrasiyi özümsemiş, hukuk devletini kurmuş bir toplum varmış da yeni kurulan Cumhuriyet zulüm olsun diye bu değerleri yok saymışmış gibi hükümler veriyor. Sadece 15 yılda (1923-38 arasında) bir toplumun kültürel değerlerini 180 derece aksi yöne çevirmeyi mümkün kılacak hangi demokratik metot vardı da Kemalistler yapmadı, onu söylemiyor.
Öncelikle, "cami okulu; mahalle de öğretmeni yendi" hükmüne varmak için Sayın Mardin’in acele ettiğini söyleyelim.
Evet bugün Nakşibendilik maalesef Kemalizm’e karşı hayli güçlüdür. Bu yıllardır "irtica tehlikesine" dikkat çekenlerin ne kadar haklı, "Türkiye’ye irtica gelmez" diyenlerin de ne kadar yalancı veya ikiyüzlü olduğunun kanıtıdır. Kemalizm’insığlığının veya kusur yahut eksiklerinin sonucu değil.
Gerçek şu ki, şimdi Sayın Mardin’in saydığı eksikleri, kusurları Kemalizm de zamanında görmüş, "tekkeye karşı okul" kurmak, "yobaza karşı öğretmen" yetiştirmek için Köy Enstitülerini; "iyiyi, doğruyu, güzeli" öğretmek için Halkevlerini; çağdaş bir toplum yaratmak için de "laik okulları" kurmuştur. Ama Kemalizm’ingizli ve açık düşmanları, 1950’den beri tüm bu saydıklarımızı ya yozlaştırarak, ya altını oyarak yahut kapatarak, Türkiye’yi bugün bulunduğu noktaya getirmiştir.
Mardin’in de anımsadığından emin olduğumuz bir "tarihi yanılgı" teorisi vardı. Hani Kemalizm’iküçümseyen ve "imam-öğretmen koalisyonu" üzerine kurulu bir Türkiye inşa etmeyi öngören teori...
O teorinin önde gelenleri sonunda gelip Kemalizm’esığındılar. Bakalım Sayın Mardin ne zaman gelecek.