ŞİMDİ de başımıza "Agarta" çıktı. Soruşturunca öğrendik ki, Agarta, Ergenekon’un asıl adı imiş. Meğer 600 yıllık geçmişi olan bir tür "tarikat"mış.
Ek bilgiye göre de bu tarikat Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince kurulmuşmuş.
Tarikat mensupları, sonradan gizlenme gereği görüp, dağ ve mağara içlerine çekilmişler. Ama orada boş durmamışlar. Yeraltında şehirler kurmuşlar, tünellerle Asya’dan (muhtemelen Tibet civarından) Kuzey Kutbu’na kadar yeraltından gidebilmişler.
Masalın gerisini bugünkü Hürriyet’te de okursunuz ama biz kısaca devam edelim:
Agarta’lar zamanı gelince yeraltından dışarı çıkacaklarmış ve liderleri de yeryüzündeki kötülüğü yenecekmiş.
Eğer vaktiniz bol ve gönlünüz eğlenmeye açıksa sermaye bol!
Ama işin bu yarı şaka kısmının dışında bir de ciddi boyutu var: Önceki gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin bir basın toplantısında özetle "Ergenekon (pardon Agarta) iddianamesinin içeriğini açıklamanın yasalara göre mümkün olmadığını o nedenle sadece şekli sayılabilecek tarafları hakkında bilgi vereceğini" söyledi değil mi?
Nitekim Sayın Engin’in açıklamasında ne "Agarta" vardı ne "Magarta"!
Ama dünkü gazeteleri açınca gördük ki, İddianame bu "Agarta Efsanesi" üzerine kurulmuş. Dahası... Agarta denen meş’um çete 20 ayrı hücre (veya departman) esasına göre örgütlenmişmiş. İsmet ve Dilovası kod isimli gizli tanıkların beyanları Türkiye’yi sarsacakmış. Bitmedi... "Örgütün eylemleri 12 Mart 1995 tarihinde İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde daha çok Alevi yurttaşlarımızın devam ettiği 3 kahvehanenin otomatik silahlarla taranması sonucu 22 kişinin ölümüne, 155 kişinin yaralanmasına yol açan Gazi Olaylarına kadar" uzanıyormuş.
Bu gidişle 6-7 Eylül 1955 tarihli meşhur "6/7 Eylül olaylarını" veya "31 Mart (1909) olaylarını" da 600 yıllık geçmişi olan Agarta’lar yaptı denirse galiba şaşmayacağız.
Ama asıl önemlisi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın "İddianame hakkında bilgi verilmesi yasak" demesi ve kaynağı belli olmayan haberler nedeniyle "örneğine çok az rastlanan yoğunlukta" bir bilgi kirliliğinin yaşandığından şikayet etmesi ardından birilerinin bu uyarıyı hiç ciddiye almayıp aynı tür haberleri medyaya sızdırmasıdır.
Sorunca öğrendik ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın uyarısını dinlemeyip bu haberleri veren bizzat Agarta davası Savcısı Zekeriya Öz imiş. Muhabirleri iki grup halinde makamında kabul etmiş ve bir kısmını yukarıda özetlediğimiz bilgileri o vermiş.
Bundan anlaşılıyor ki iki-üç aydır yaşadığımız bilgi kirliliği ve pek çoğu uydurma haberle dolu furyanın ardında da ya Zekeriya Öz’ün kendisi vardı veya medya onun bilgi ve onayı ile bu kampanyayı yürüttü.
Şimdi anlıyor musunuz birkaç gün önce CNN Türk’te konuşurken "Gizliliğe uyarsanız, bilgi kirlenmesini de önlemiş olursunuz. Bir takım belgeler medyada yayınlanır ise, gizlilik olayı ortadan kaldırılırsa bu soruşturmanın selametinden, güvenilirliğinden bahsetmek mümkün olmaz" diyen Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ne demek istediğini?