SON Ocak ayının 14’ünden yani Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Madrid’de bir gazetecinin "türban"la ilgili sorusunu yanıtlarken, "Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz?" dediği günden beri ayrı bir Türkiye’deyiz.
Çalkantılar ve hatta kriz niteliğinde gerginlikler içinde önünü arayan bir Türkiye’de.
Bunu biraz daha geriye, Başbakan Erdoğan’ın kimseye -hatta kendi beyanına göre eşine bile- danışmadan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı için "yol arkadaşı"Abdullah Gül’ün adaylığını ilan ettiği 24 Nisan 2007’ye kadar götürebilirsiniz.
O gün bugündür dümeni kilitlenmiş bir teknedeyiz ve dalgalarla akıntıların bizi nereye sürüklemekte olduğunu bilemeden gidiyoruz.
Bu tablo Türkiye’nin "iyi yönetildiğini" mi gösteriyor yoksa acemi bir kadro elinde bocalayıp durduğunu mu?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün Ankara Sanayi Odası’nda "Türkiye artık gündemi belirlenen bir ülke değildir. Artık dünyada gündem belirleyen ülkeler arasında yer aldı" dediğini öğrenince aklımıza Türkiye’nin 15 aydır içinde bulunduğu gerilimler, kutuplaşmalar ve daha da açık ifadeyle "bunalım" yahut "kriz" geldi.
Türkiye elbet gündem belirleyen ülkelerden biridir ama gündemi bu şekilde belirlemek Türkiye için hiç de itibarlı bir durum değildir.
İşin tuhafı, Türkiye’nin bugünkü durumunun siyasi, tarihi, sosyal ve ahlaki sorumluluğunu taşıyan Başbakan bu gerçeğe belli ki dürbünün tersinden bakıyor. O nedenle olacak şunları söylemiş:
"Ankara’nın bitmek tükenmek bilmeyen, ucu sonu belli olmayan tartışmalarla vakit kaybetme lüksü yoktur. Bunlar ülkemiz için bir kayıptır. Böyle bir senaryonun aktörleri için de kayıptır.Bunlar hem Türkiye’ye kaybettirdiler hem kendileri kaybettiler. Şimdi de aynen yine ülkemizi minderden çekmek istiyorlar. Hayır, biz minderden çekilme niyetinde değiliz ve istikrarı olmayan bir Türkiye istemiyoruz. Güven ortamından rahatsız olanlar olabilir, istikrar ortamından rahatsız olanlar olabilir. Ama bizler biliyoruz ki Türkiye’nin büyümesinin iki sihirli kelimesi vardır; istikrardır, güvendir.
Türkiye’nin gelişmesinden, ilerlemesinden, dünya küresel politikalarında rol sahibi olmasından rahatsızlık duyanlar var. Üzerinde seyahat ettikleri gemiye delik açmak için gece gündüz demeden gayret sarf ediyorlar. Korku senaryolarıyla, sanal gerilimlerle Türkiye’yi yeninden geri kalmışlığa mahkûm etmek istiyorlar. Üstelik bunu artık öyle bir cesaretle, öyle bir pişkinlikle yapıyorlar ki millet de ibretle seyrediyor."
Sayın Başbakan bu sözleri eğer topluluğa hitaben yaptığı bir konuşma içinde değil de bir basın toplantısında sarf etseydi, kendisine yöneltilecek en basit ama en doğru soru şu olurdu:
"Sayın Başbakan, bu ülkeyi belirsizliklerden, istikrarsızlıktan, hepimizin bindiği gemide delik açmaya çalışanlar varsa gemiyi yeni çalkantılara sürüklemeden o sorunu çözmekten sorumlu olan siz değil başkası sorumlu imiş gibi konuşuyorsunuz. Yoksa siz bulunduğunuz yerin farkında değil misiniz?"
Böyle bir soruya Sayın Başbakan -kızmazsa- bilmiyoruz ne yanıt verirdi.