Kadrolaşma olayı...

EN sonunda resmin tamamını göreceğimiz belliydi. Nitekim dünkü Hürriyet’te yayınlanan bir haber, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bürokrasisinin ‘Vekil’ sıfatlı -bir bakıma iğreti- elemanlara teslim edildiğini isimleriyle, unvanlarıyla ortaya koydu.

Başbakanlıktan başlayarak tüm bakanlıkların vekil bürokratları tümen tümen...

Ve Gümrük Bakanlıkları gibi ‘Müsteşarı’ vekil olan var.

Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı gibi ‘Müsteşar Yardımcısı’ vekil olan var.

Birçok bakanlığın genel müdürlükleri, daire başkanlıkları da ‘Vekil’ unvanlılar tarafından yönetiliyor. Bunlar arasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim Genel Müdürlüğü, Ortaöğretim, Yükseköğretim Genel Müdürleriyle Özel Öğretim Eğitim Genel Müdürlüğü gibi ‘milli’ dediğimiz, yani her türlü siyasi cereyanın üstünde olması gerekir diye nitelediğimiz eğitim dünyamızın temel yöneticileri de var.

Son rakamlar şu anda elimizde değil ama 17.2.2004 tarihli Cumhuriyet Gazetesi bile sadece eğitim kurumlarındaki 9 bin yöneticinin o göreve ‘vekálet ettiğini’ bildiriyordu.

Eğitim-Sen Sendikası Genel Başkanı Alaaddin Dinçer de Bilgi Edinme Yasası kapsamında aldığı bilgilere göre son ikibuçuk yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geleliberi 33 ilde toplam 1764 okul müdür yardımcısı, 1635 okul müdürü, 269 şube müdürü ve 111 milli eğitim müdür yardımcısı ve 186 milli eğitim müdürünün yer değiştirdiğini açıkladı.

Bunların o görevlere ‘vekáletle’ geldiğini söylemiyoruz. Çünkü bildiğimize göre Sayın Bakan kendi kafasına uygun olan isimleri doğruca bu görevlere getirme yetkisine sahip bulunuyor.

İyi de niçin bu adamlar o görevlere vekil sıfatıyla getiriliyorlar?

İşte burada zurnanın son deliğine kulak vermek lazım. Çünkü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kendisine sunulan atama kararnamelerindeki isimleri ‘Devletin temel felsefesine aykırı bir tutumları var mı yok mu?’ diye irdeleyip soruşturmadan onaylamıyor.

Bunu keyfi bir tutumla mı yapıyor dersiniz?

Hayır... Hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘memur’ sıfatlı kamu görevlilerinden istediği ‘Laik Cumhuriyet’in temel değerlerine ve Anayasal düzene bağlılık’ koşuluna sıkı sıkıya bağlı olduğu için, hem de Cumhurbaşkanı seçildiği gün ‘Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına’ dair ettiği yeminin gereği o olduğu için yapıyor.

İyi de ‘devlete sahip çıkmak’ sadece Cumhurbaşkanı’nın mı görevi?

Elbet Başbakan ve hükümetin tüm üyeleri başta olmak üzere devlet yetkisi kullanan herkesin borcu bu...

Ama atama ve göreve getirmelerde sadece liyakatı esas alacağını hem parti programında hem de hükümet programlarında açıklayan AKP’yi galiba biz yanlış anlamışız. Biz ‘liyakat’tan ‘işinin ehli olmayı’ anlıyorduk. Onlar ‘bize layık olanları atayacağız’ demek istemişler. Onlara layık olanlar da böyle oluyor...
Yazarın Tüm Yazıları