AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi, ülkemizi yöneten devleti de, burada yaşayan insanları da “yola getirmeyi” amaçlayan çok önemli bir karar verdi. Kocasının uyguladığı şiddet karşısında, onu korumayan Türkiye Devleti, bayan Nahide Opuz’a tam 36 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkûm oldu.
Demek ki artık ne devletin eski kafası, ne kocanın "Karım değil mi, istersem döver istersem söverim" ilkelliği, ne de "şiddet" kültüründeyetişmiş insanımızın ve özellikle polisimizin zihniyeti kabul görüyor.
Hem Anayasa’ya, "sosyal bir hukuk devleti" olduğunuzu yazacaksınız hem de evde, sokakta, karakolda şiddet uygulanmasına ses çıkarmayacaksınız diye bir şey yok.
Opuz’un olayı bu açıdan hem örnek teşkil edecek kadar çarpıcı:
Kocası denen adamla 1995’te evlenmiş. Ondan üç çocuğu olmuş. Ama o sırada koca dayağından çekmediği kalmamış. Mahkemeye başvurup çare aramış. Ama sonuç alamamış.
Nasıl alsın ki, mahkemenin koyduğu yasağı dinlemeyen kocaya sonunda, 8 taksitte ödemek üzere topu topu 840 lira para cezası vermişler.
Koca yine durmamış. Bıçakla yaralama, fırsat bulunca dövme dahil her haltı yemiş. Nitekim sonunda Nahide Opuz’un annesini öldürmüş. Bunun üzerine ömür boyu hapse mahkûm olmuş ama 2008’de serbest bırakılmış. Yani Opuz yine o Allah’ın belasının insafına terk edilmiş. Neyse ki avukatı konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımış.
Aklımıza "kuzeninin kocasından bir bebeği oldu" diye ailesi tarafından ölüme mahkûm edilinceİstanbul’a kaçan ama oradaki saldırıdan yaralı kurtulunca kardeşleri tarafından -devlet korumadığı için- hastanede öldürülen 22 yaşındaki Bitlisli Güldünya Tören geliyor.
Tüm aile içi şiddet olaylarının, töre cinayetlerinin ve şiddet ilkelliğinin kurbanı ve sembolü olan Güldünya...
O olay üzerine yani 2004’ün son aylarında Hürriyet Gazetesi’nin öncülüğünde "aile içi şiddete son kampanyası" başlatıldı. Hürriyet Gazetesi, İstanbul Valiliği ve Çağdaş Eğitim Vakfı el ele verdiler. "Aile içi şiddete son" bilincini yükseltmek amacıyla ardı ardına üç yıl uluslararası konferanslar düzenlediler. Hem faaliyetlerini Avrupa Parlamentosu’na tanıttılar hem de gerek Türkiye’de gerek Avrupa’daki insanlarımız dünyasında 23 bin kişiye ulaşıp onları bilinçlendirdiler.
Bu kampanya olmasa kimse ülkemizdeki ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel şiddetin, yüzde 53’ünde sözlü şiddetin yaşandığını bilmeyecekti. Ankara gecekondularında yaşayan kadınların yüzde 97’sinin kocalarının saldırısına hedef olduğunu fark etmeyecekti. Sadece kocaların değil, nişanlı, erkek kardeş, erkek arkadaş gibi mahlukların yüzde 58’inin onları dövdüklerini öğrenemeyecektik.
Bakın daha polis tarafından pataklanan kadınlardan, "hayat kadını" damgası vurularak fotoğrafları medyaya dağıtılan -o fotoğrafları basmak da aynı şekilde ilkelliktir- kadınlardan söz etmedik.
Adana’da karısını sokak ortasında 29 yerinden bıçaklayan kocayı gören ama müdahale etmeyen polis memurundan bu konuda ne bekleyebilirsiniz?
Münevver Karabulut isimli bir kızın öldürülmesi üzerine "Kızlarına sahip çıksalarmış" diyen bir Emniyet Müdürü eğer İstanbul’dan sorumlu ise, kime ne diyeceksiniz?
Ama yine de inanıyoruz... AİHM kararı bugün değilse yarın onların hepsini yola sokacak.