BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın yaklaşık bir ay önce yapması beklenen nihayet oldu.Kabineden 8 bakan gitti, yeni 9 bakan geldi. Ayrıca kabine içindeki bakanlardan da 7’sinin yerleri değiştirildi. Yeni bir kabineden değil, 2 yıla yakın süre önce kurulan 59’uncu kabineden söz ediyoruz.
Yeni bir kabineden değil, iki yıla yakın süre önce kurulan 59’uncu kabineden söz ediyoruz.
Bu noktaya değinmemizin sebebi şu:
Yeni kabine, yeni politikalar demektir. Eski kabinede değişiklik, politikalar aynı kalacak ama arada ya performanslarıyla göz doldurmayan yahut yanlış yapan bakanlar gidecek, yenileri onların yerine gelecek ama politikanın ana çizgisi değişmeyecek demektir.
Son kabine değişikliğine bu açıdan bakınca dikkati şunlar çekiyor:
Başbakan aynı kaldığına göre, politikalarda önemli bir değişiklik olmayacak demektir. Bu bir.
İkincisi... Kabineye girenlerde de, üstlendikleri sorumlulukla ilgili "yeni bir politika" mesajı veren isim yoktur. Bunu derken Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Nimet Çubukçu’nun, selefi Hüseyin Çelik’in mahvettiği "laik eğitim"e tekrar hayatiyet kazandırması mümkün iken acaba hakkını mı yiyoruz diye zihnimizden geçiyor.
Dileriz aldanıyoruzdur. O inşallah bakanlığı, "Dini Eğitim Bakanlığı" olmaktan çıkartır.
Her hükümetin en önemli bakanlığı olan Dış Politika konusunda değişiklik olur mu derseniz, onda da yenilik beklemiyoruz. Çünkü iyi bir ekonomist olduğu söylenen Ali Babacan zamanında da hem "Baş Danışman" hem de "Büyükelçi" sıfatıyla dış politikamızı fiilen yöneten Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu idi. Şimdiki değişiklikle, dış politikayı "bilmeyen" bakan gitmiş, onun yerine "bilen" isim gelmiş oluyor. Yani fiilen birşey değişmiyor.
Demek ki "yanlışlar" da "doğrular" da artık asıl sorumlu olana fatura edilecek.
Biz dış politikamızda ’yanlışlar’ın egemen olduğunu düşünüyorduk. Dileriz önümüzdeki dönemde "aldanmışız" deriz.
Kabinede "ekonomi ve maliye" yönetimi en ciddi değişikliğe uğradı:
Başbakan Yardımcısı Prof.Dr. Nazım Ekren’in, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, "İhracat şampiyonu" geçinen Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in kabine dışı kalması, Zafer Çağlayan’ın Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’ndan Devlet Bakanlığı’na kaydırılması Başbakan Erdoğan’ın kendi kabinesini bu noktada "başarısız" gördüğünü ortaya koyuyor.
Ali Babacan’ı şimdi tüm ekonominin kaptan köşküne oturtmak ne sonuç verecek göreceğiz.
Her kabinede "parti içi dengeler" gözetilir. Bunu Bülent Arınç’ın, Başbakan Yardımcılığı’na getirilmesi gösteriyor. "Coğrafi dengeler" söz konusudur. Onu ayrıca değerlendirmek gerekir. Kamuoyuna "Temel anlayışımız değişti" veye "değişmedi" mesajları verilir. Ömer Dinçer’in kabineye alınması Başbakan Erdoğan’ın "Milli Görüş"çülüğünün sürdüğünü gösteriyor.
Bir de "hesap sorma" meraklısı Başbakan’ın kişiliğinden kaynaklanan husus var. Onu da Başbakan Erdüoğan’ın, 29 Mart günü kendi seçim çevrelerindeki Belediye Başkanlığını AKP’nin kazanmasını sağlayamayan Hüseyin Çelik, Kemal Unakıtan, Kürşat Tüzmen, Mehmet Ali Şahin, Mehmet Hilmi Güler’e bunun bedelini kabine dışında bırakarak ödetmesinden anlıyoruz.