CHP Genel Başkanı Deniz Baykal başta parti içi kamuoyu olmak üzere, hemen herkese kendisini anlatmakta çok zorluk çekeceği bir adım attı. Tuttu, İstanbul’daki Sultangazi’de yaşayan bazıları çarşaf giyinmiş kadınlardan oluşan bir grup vatandaşın CHP’ye girmesine destek verdi.
Ne var bunda demeyin.
Deniz Baykal’ın önceki gün CHP Meclis Grubu’ndayaptığı konuşmaya bakarsanız. Bunda gerçekten zihin kurcalayacak hiçbir şey yok. Onlar CHP’ye, "Bazılarımız türbanlı hatta çarşaflıyız. (...) Bizi kabul eder misiniz?" demişler. Baykal da kendisine soran arkadaşlarına, "Elbette, başımızla beraber" demiş. Çünkü "Parti olarak kimseyi kılık kıyafetiyle, sakalıyla, bıyığıyla yargılamıyoruz" diye ilave etmiş.
Káğıt üstünde çok doğru, çok medeni ve çok demokratik bir bakış. Olay orada bitse, mesele yok.
Oysa bitmiyor. Çünkü Türkiye’nin kendine özgü gerçekleri var. Bunların başında da laik sistemde açılacak en küçük gedikten şeriat tehlikesinin girmesi tehlikesi geliyor.
Bunu Deniz Baykal da bilir. Bildiği halde öyle hareket ettiğine göre, 28 Mart 2009 tarihinde yapılacak yerel yönetim seçimlerinde türbanlı, çarşaflı kesimden oy almak için bu şovu yapmış olamaz mı?
O takdirde karşımıza başka sorular çıkıyor:
Ya CHP yönetimi -Kurultay’dan sonraki en yetkili organ olan Parti Meclisi’nin haberi olmadan- çok önemli bir politika değişikliği yapmış ve "türban"ı artık sorgulamamaya karar vermiştir. Yahut da "seçim taktiği" sayılacak bu şovla yetinecektir.
İkincisi söz konusuysa, 22 Temmuz öncesindeki türbanlı genç kız afişleri ne kadar işe yaradıysa, bu defaki de en çok o kadar işe yarar. Daha doğrusu hiç işe yaramaz.
Çünkü aklı olan hiç kimse "aslı" orada iken "taklit" mala itibar etmez.
O nedenle CHP seçim kazanmak için AKP’ye benzeyeceğine, laiklik ilkesinden ödün vermeden çarşaflılar dahil toplumun geniş kesiminin desteğini kazanacak politika üretmeyi öğrenmelidir.
Bu zor geldiği için kolaycılığa kaçmak ne CHP’yi iflah eder ne de Baykal’ı.
Yok o değil de birinci ihtimalden söz ediyorsak, o takdirde CHP’nin bu noktaya gelmeden önce bazı temel soruları bugüne kadar olduğundan farklı şekilde yanıtlamış olması gerekir:
Örneğin "türban"ın(veya çarşafın) CHP kimliğinin temel çizgisi olan Atatürk devrimleri ile çatışan bir boyutu bulunmadığı sonucuna varılmışsa bu politika değişikliği -kanımızca savunulması imkánsız olsa da- anlaşılabilir. Nihayet "CHP ile AKP arasında fark kalmadı" der, bitirirsiniz.
Sadece onu değil, Atatürk devrimlerinin kazanımlarını da toprağa gömer, unutursunuz. Çünkü "türban ve çarşafın" sadece sokakta değil, okullarda ve kamu kurumlarında da geçerli bir kıyafet olduğunu kabul edip, sesinizi kesmeniz gerekir.
Bu yaşamımızın her alanı şer’i kuralların istilasına uğramış bir Türkiye’ye doğru tüm hızımızla gideriz.
Hani şimdi milletvekili olan Ömer Dinçer’in istediği Türkiye vardı ya, ona!